11 Eylül 2007 Salı

TÜrk DÜnyasi Destenlarinda At-yİĞİt Veya At-İnsan BİrlİktelİĞİ














TÜRK DÜNYASI DESTENLARINDA AT-YİĞİT VEYA AT-İNSAN BİRLİKTELİĞİ
Yard. Doç. Dr. Ali Abbas ÇINAR*



Türk kültürünün birçok unsurunda atla insanın birbirine yakınlığı ve dostluğu belirtilmektedir. Bu yakınlık Türk Dünyası destanlarında daha da belirginleşmektedir. Atın Türk ve Türk hakları tarihinde oynadığı rol, Türklerin ata karşı özel bir dünya oluşturmasının başlıca sebeplerinden biri olmuştur. Bu yakınlık veya dostluk değişik şekillerde ifade edilmiştir. Atlarla insanlar arasında benzerlik kurulmuştur. Dede Korkut Destanı’nda Aruz Koca at ağızlıdır. (Ergin 1994: 96), Manas’ın yiğitlerinden Acıbay aygır yanaklıdır. (Radloff 1995: 91). Köroğlu tek başına yok gibidir. Onu anlamlı kılan, kimliği ve kahramanlığına nitelik kazandıran asıl unsur Kır At’tır. Destanlarda atla yiğit atbaşı gider. Birinin yokluğu diğerinin içinde kahramanın varlık sebebidir. Köroğlu, Tanrı’dan evlat yerine Kır At’ı dilemiştir. Dede Korkut’ta “yayanun umudu olmaz” denilir, atın fonksiyonu verilir. At Türk’e kardeşi kadar yakındır. “Yiğit yiğidin gardaşı /At yiğidin öz gardaşı”dır.



Kazak Türk’lerinde yeni doğan çocuğun oğlan olduğunu ifade için at ustar “at tutar” deyimi kullanılır. Hareket etmek, bir şeye başlamak ise attanış (atlanış), “atlanmak”tır. Türkiye Türkçe’sinde “ayaküstü” konuşmalar az zaman dilimi içinde kısa konuşmayı ifade eder. Kazak Türkleri buna “atüstü” demektedirler. Aynı anlama gelen bu deyimlerden de anlaşılacağı üzere Kazak Türkleri geçmişte, at üstünde yaptıkları sohbetleri günümüzde de atüstü olarak nitelendirmektedirler. Hayat tarzı deyimleşmekle beraber gerçeği yansıtmaktan uzaklaşamamıştır.



“At murattır” atasözünde değerini bulan atla ilgili düşünce, tabirnamelerinde de geçmektedir. Düşünde atı görenin muradının hasıl olacağı inancı, sözlü gelenekte günümüzde de yaygın bir biçimde yer almaktadır. Tabirnamelerde ata binmek beyliğinin, yüksek mertebelere erişmenin işaretidir. Atını bağladığını görmek izzet ve devlettir. Ata binip uçtuğunu görmek çok para sahibi olmak demektir. Rüyada alacalı at görmek meşhurluğun, yağız at ululuğun, doru at padişahlığın, ak at sağlık ve zenginliğin, sarı at hastalığın ifadesidir. Boz at görmek hepsinden hayırlıdır. At yemek azizliğin sembolüdür. Kısrak sahibi olduğunu gören erkek, istediği kandınla evlenecektir. Hamile kısrak, oğul sahibi olunacağının işaretidir. Çok kısrak görmek, çok para ve mal sahibi olmak demektir. (Akdoğan 1995:280-281).



Atlar donlarına, yaşlarına, tabiat olaylarına, huylarına, nesillerine, hızlarına, alnında yer alan akıtmalara, vücudundaki çeşitli şekillere, gösterdikleri kahramanlıklara göre adlandırılmışlardır. Özellikle binek atlarına insanlar gibi ad verilmesi geleneksel bir özelliktir. Masallarda da atlara ad verilmesi geleneğine rastlanmaktadır.



Saim Sakaoğlu (1995: 28), Bayburt’tan derlediği bir masalın Bamsı Beyrek hikayesinin masallaşmış biçimi olduğunu belirmekte, oğul istemeyle ilgili dua motifinin bütünüyle kaybolduğunu, yerini elmayla çocuk sahibi olma motifinin aldığını ifade etmektedir. Bu masalda elmayı padişah ve karısı, kabuklarını atı yer. Hamile kalan kadın bir erkek doğurur, at ise kulunlar. Derviş gelerek erkeğe “Bey Böyrek”, taya ise “Bengi Boz” adını koyar. Böylece sadece insanın değil, atın da insan gibi değerli bir varlık olduğu vurgulanmış olur. Bey Böyrek atını kardeşi kadar sever.



Emrah ile Selvihan, Ferhat ile Şirin, Asuman ile Zeycan, Kerem ile Aslı hikayelerinde hikayeye adını veren bir bütünü oluşturan, birbirlerinden ayrı düşünülmeyen iki sevgili motifi, bazı anlatmalarda atla yer değiştirir. Bey Böyrek ile Bengi Boz, Şah İsmail ile Kamer tay bir bütünü oluştururlar. Kahramanın adı ne kadar ünlüyse, atı da o kadar adıyla ünlüdür. Köroğlu’nun Kır Atı, Manas’ın Ak Kula, Alpamış’ın Kökşubar (Bayşubar) Koblandı’nın Tayburul, Kültigin’in Başgu Boz, Alp Salçı, Kedimlig Doru; Bayındır Han’ın Keçi Başlu Geçer Aygır, Toklu Başlı Doru Aygır; Masan Destanı’nda geçen ünlü at tipleri Maniker, Ak Budun, Ak Kula, Aç Budun vb. Türk kültüründe adı bilinen ünlü atlardır. Atlara özel ad verilmesi onların insan hayatı içinde oynadığı önemli role dayanmaktadır. Destanlarda her kahramanın bir atı, atının da bir adı vardır. Manas Destanı’nda 116 atın adı geçmektedir. 1



Kazak Türklerindeki inanışa göre deve çölden, inek sudan, koyun havadan, at ise rüzgardan yaratılmıştır. ( İbrayev 1995: 320-321). Türkiye Türkleri de atın rüzgardan yaratıldığına inanmaktadırlar. Böylece atın hızlılığı rüzgar ile sembolize edilmekte, rüzgarın gücünün ata geçtiğine inanılmaktadır.,













Atın rüzgardan yaratılmış olması inancının temelde Gök Tanrı’ya bağlılığın ifadesi olduğunu belirten Şakir İbrayev (1995: 320-321), Kazak Türklerinin bu konudaki inançları hakkında şunu söylüyor: “Gökyüzünde Demir Kazık, Akbozat, Gökbozat, Yedi Karakşı ‘Yedi Hırsız’ adıl dört yıldız varmış, bunlardan Akbozat ve Gökbozat Demir Kazığa bağlıymış. Yedi Karakş’ı ise Akbozat ve Gökbozat’ı çalmak için mütemadiyen fırsat kollamış. Tabii ki gece boyu fırsat kollayan Yedi Karakşı tam hedefine ulaşacağı anda gün doğuyor. Dolayısı ile hedefine ulaşamıyormuş. Bu iki atı çalma teşebbüsü gerçekleşecek olursa, inanışa göre, kainatın sonu gelir.”



Saha Türkleri kımız bardağı ile masa ayaklarını at toynağına benzeterek yaparlar. Serge (direk)’in üst kısmında at figürü vardır. Ev yapılırken en büyük direğe at kanı, at yağı ve kımız sürülür. Direkler için kazılan çukurlara at yelesi konulur. Şaman yaptığı dua sırasında boz at postuna oturur. Davulsuz olduğu zaman, davul yerine kayın ağacının dalına at yelesi bağlar, ancak bu şekilde dua eder. Dağların, ormanların ve ateşin ruhuna dua ederken kımız veya at yelesi kullanır. Güvey, nişanlısını ziyaretinde pişirilmiş at başını hediye olarak götürür. (Cargıstay 1995: 306-308) Atın güç ve mutluluk vereceğine, bereket ve bolluk getireceğine inanılır. Gökyüzündeki olaylar ve dünya çevresi atla kıyaslandırılarak verilir. Bundan dolayı özellikle destanlarda bu tip, insan hayatıyla ilgili bütün öğelerde görülmektedir.



“Sahaların olonhosunda dünyanın ve semanın köşeleri açılıp birleşir. Bunlar birbirlerine dokunduklarında atın çenesinin birbirine vurması gibi ses çıkarırlar. Aynı zamanda semanın kendisi bile atla karşılaştırılır; “bu dünya geniz ve dizginsiz yürüyor” denilir. Korkunç adamın gözü atın geminin halkası gibidir. Buhar Cırav Abılay Han’ı Kazakların talihi dizginini elinde bulunduran kişi olarak belirtir. Öte yandan yine Abılay Han atı ile mukayese edilerek tasvir edilir.” (Lipests 1984: 240-241).



Türklerde atla-insan veya atla-yiğit birbirlerini tamamlayan unsur olarak görülür. “Kişi korkarsa, atı ayağını yitirir”, “atın huyunu sahibi bilir”.



Her iki varlık birbirini oluşturan, tamamlayan unsurlardır. At murattır, insanın gerçek ve düş dünyasının zenginliğidir. At, insanı amacını ulaştıran, hayal dünyasını gerçeğe dönüştüren, uzaklarda, ulaşılması mümkün olmayan diyarlarda bulan hedeflere insanı yaklaştıran ve buluşturan varlıktır. “At yiğide kanattır”, “at yiğidin direği”, “at saklamak (beslemek) devlettir”, “at saklamak/han saklamak” (Çerkezov- Ağageldiyev 1995 : 215, 219, 220, 224) biçimindeki Türkmen atasözleri bu yakınlığı ve ilişkinin yoğunluğunu verir.



Köroğlu Destanı’ndaki genelleme ve tasvirler Türkmenlerin dünya görüşü ve bu çerçevede ata olan sevgisi ile atın gündelik hayat içindeki fonksiyonunu ifade eder.



Kır At Köroğlu’nun varlık sebebidir. “Vahdet birliği” oluşturulmuştur. Kır At “attan bedev, anadan külhan”dır. Köroğlu Kır At’tan ayrı düştüğü zaman ağlamaktan kendini alamaz. Böyle bir durumda iken Kır At’ın acısını duyar, kendisinden geçer. Yalvarmaları sevgiliyi arar gibidir.



Köroğlu bu sevgiliyi Rum’a (Anadolu) ve İsfahan’a değişmez.



Ayım Kırat günüm Kırat

Hatıran düştü gönlüme

Yanımda yoldaşın Dorat

Hatıran düştü gönlüme

(Çerkezov-Ağageldi 1995: 9)



Kır At’a, yiğidin yüreğinin yari olduğunu itiraf eder. Kır At birlik ve dirliğin kılıcıdır. Köroğlu Kır At’ı dilemiştir. “Sensiz neyleyim dünyada” diyerek onsuz bir dünyayı sevmediğini ifade eder.



Köroğlu destanında Kır At Köroğlu ile birlikte destanın merkezini oluşturur. Türkiye’deki tespitlere göre Kır At’ın babası sudan çıkan aygırdır. Sudan veya gölden çıkan at motifi Türkmenlerin yayıldığı bütün ülkelerde görülmektedir. Kır At; güçlü, dayanıklı, olağanüstü niteliklere sahip bedevidir.



Huloflu bu atı “koçak at”, “bay at” biçimine niteler. (Batu 1938: 68). Bedev at sözüne Dede Korkut, Battal Gazi, Bozoğlan ve Köroğlu destanlarında rastlanır. Kır At ab-hayat içtiğinden ölümsüzdür.



Türkiye’de söylenen bir Köroğlu türküsünde “her yanında çifte kanat”tan söz edilir, bununla onun hızlılığı, tezliği vurgulanır. Köroğlu öldüğünde insan gibi yas tutar, kırk gün hiç yem yemez. Köroğlu destanı Kır At’ın destanıdır. Köroğlu’nun en lirik parçaları Kır At hasretiyle ona olan sevgisiyle ilgilidir. Kır At üzerinde düşmana karşı daha rahat bir mücadele verir. En çekici ve çarpıcı koçaklamalarını Kır At üzerindeyken söyler.



Mahdumkulu’ya göre koç yiğit atsız olmaz. Bu at en iyi cins olmalı, düşmana aman vermemeli, koçyiğide yardımcı olmalıdır.



Ad kazanan goç yiğidin

Avval bedev atı gerek

(Çerkezov-Ağageldi 1995: 10)



Yurt sahibi olmak, belirli bir toprağa bağlanmak, ona hakim olmak mutluluk verir. Göçebe yaşayışın büyük zorlukları vardır. Yapılan göçlerde en büyük yardımcı unsur attır. Göçebe insan için yurt ne kadar gerekli ise, Türk içinde at o kadar gereklidir. Türkmen atasözüne göre atın fonksiyonlarını herkes bilemez. Atla sahibi arasındaki sevgi bağını bu bağın kuvveti değerini ancak at sahibi olanlar, onunla bağı bulananlar bilir; at gadırını münen biler/yur gadırını göçen.



Uzak yollara gitmek atla mümkündür. Atsız kişi kanatsız kuşa benzer; atan barka (varken) dost gazan/atın barka yol. Burada at gücü, planlı olmayı ifade eder.



Güçlü at, sadece binisinin değil, yaşadığı köyün, boyun, namusu olarak değerlendirilir. Türk için güçlü atın satılması hoş bir davranış değildir. Çünkü bu at bir kişinin değil, yarışlardaki başarısı, görkemi ve güzelliği ile toplumun malı olmuştur. Atın sahibi onu satmak istediği zaman obasına, halkına danışmalıdır; at satsan obana geneş.



At uzak diyarları fetih aracıdır. Geleceğin güvenci, Türkün kıvancıdır. Ata çıkan (binen) alıs (uzak) görer. Türkmen’e göre at insana dostu kadar yakın annesi kadar şefkatlidir. Atı olmayan kişi kimsesiz sayılır, yalnızdır, atsız delikanlı öksüz demektir, atsız oğlan atasız oğlan. At soylu ve vefalı bir varlıktır. Sahibine bağlıdır. Görkemi, güzelliği ve vefasıyla birleşince olağanüstü bir varlık ortaya çıkar, atta vefa da bar/sapa da. Vefalı olan bu varlık insana dost ve arkadaştır; “attır yiğidin yoldaşı”; “atı barın ganatı bar”; “atsız sahı (cömert) gılıçsız batır (kahraman)”dır. Benzetmelerde at öne çıkar; Yiğit, atlansa at yüreklidir.



At ile kahraman arasında güçlü ve sarsılmaz bir bağ vardır; “yiğidin görki (görkemi) at ve yarağ (silah)”dır. “Yiğit atıyla yiğit, at yiğidiyle yiğit”tir.



At ve yiğit birbirleriyle kaynaşmış, bütünleşmiş varlıklardır. Yiğidin muradı attır, ak saklamak (beslemek) dölettir. At ile sahibi arasında sarsılmaz bağlar vardır. Onu kamçılamak aradaki bağı çözer, atla insan arasındaki dostluk bağının kaybı olmasına sebep olur; Urma atını/yitirirsin dostunu. Türkmen hayatında at o kadar büyük yer edinmiştir ki o sevgilisinden, kardeşinden bile daha yakın görülür; “Ertir tur (sabah kalkınca) atan gör/atandan son (sonra ) atını” biçiminde geçen Türkmen atasözünde de ifade edildiği üzere, at ailenin bireylerinden biri sayılmış, fonksiyon itibariyle aile içerisindeki bireylerden bile çok sevilmiştir. Ekonomik güç ve toplum içinde sosyal prestij sağlama rolü bu sevginin temelini oluşturur.



At, insanın ruh dünyasında yeni ufuklar açmıştır. At yürüyüşü yalar tarafından taklit edilmiştir.2



Atla insanın karşılaştırılması bütün Türk boylarında görülmektedir. Atın tarih boyunca Türk hayatında oynadığı rol, insanla atı birbirine yaklaştırmıştır. Atın gerçek hayatta insanın yoldaşı olması bu yakınlığı doğuran sebeplerdir. Uzun yıllar boyunca en gizli sırlarını, sevincini, dertlerini atıyla paylaşan Türk, atına karşı muhabbet beslemiştir.



Türklerde atın sahibi veya kahraman, atına karşı sevgi ve muhabbet ile doludur. Bu sevgi anlatım türlerine de yansımıştır. Atını incitmeyen ve dövmeyen ona sevgi ve saygı ile yaklaşan kişiler ile at arasında büyük ve kuvvetli bir bağlılık oluşur. Ata insani özellikler yanında, kutsallık veren düşüncenin temelinde atın insana bağlılığı ve yardımı, insanın ise ona gönül bağı ile bağlanması yatmaktadır. Kahraman ile atı arasındaki ilişkinin temelinde de sevgi vardır. Kahraman ile atı birbirine karşı sorumlu görülmektedir. At yürütülür veya yarıştırılırken sevgi temelinde hareket ettirilir, baskı ile yürütülmesi veya yarıştırılması hoş karşılanmaz. Bu hem at, hem de kahraman için sonun başlangıcı olur. Kahraman zor duruma düşse bile sadece kendi canını kurtarmaya yeltenmemeli ona moral vermelidir. Çünkü at onun savaş arkadaşıdır. Aksi halde at bunu bağışlamaz, süreç içerisinde kendisine yapılan haksızlığın acısını alır, iyiliği ise hiçbir zaman unutmaz, bedelini öder.



At ile iyi ilişkiler içinde olmak insanın iç dünyasının göstergesidir. Bu ilişkinin kurulmaması sadece insanı değil, atı da üzer. Türkmen destan, hikaye ve masallarında kahramanın yaralanması halinde atının ona baktığı, dili ile onu iyileştirmeye çalıştığı görülür.



Koblandı Batır destanının Kazak varyantında Koblandı, düşmanına yetişebilmek için atını dinlendirmez, hatta ona vurmaktan çekinmez. Atı Burul ise dile gelir, bu cezalandırmayı kendine reva görmez, fakat sahibinin bu isteğini de yerine getirebilmek için büyük gayret sarf eder, ölüme bile razı olur.



Türklerde atın da bir canlı olduğu, ona bir dost gibi yaklaşılması, dinlendirilmesi, bakımının yapılması vurgulanır. Savaşı kazanmada atın payı büyüktür. Kahraman için atı canı kadar azizdir. Yenilen kahraman sağ salim ülkesine dönmesinin sağlanmasını vasiyet ettiği en değerli varlıklardın biri ailesi, diğeri ise atıdır. Ölüme giderken bile atının kurtarılmasını, ona sahip çıkılmasını ister.



At ile insanın yaşı arasındaki ilişki baytarnamelerde kurulduğu gibi sözlü kültürümüzde de kurulmakta, yirmi yaşını geçen at, ellisini aşmış insana benzetilmektedir. Yine dört yaşındaki bir at, hareketliliği, koşması, güzelliği unsurlarıyla onbeş yaşındaki genç bir kız ile eş tutulmaktadır.



Dadaloğlu’nun;



At koşu tutmasın çıktığı zaman

Yalı kavak gibi yıktığı zaman

At dört kız onbeşe yettiği zaman

Severim kır atı bir de güzeli

(Özdemir 1986:81)



dizeleri bunu göstermektedir.



Dede Korkut Kitabı’nın Uruz Bey’in Tutsak olduğu boyunda “yayanun umudı olmaz”denilir. (Ergin 1984: 161-162). Kaşgarlı’da bu düşünce “kuş kanatın er atın (DLT, 1985, I:34-35)” biçiminde geçmektedir. Türk edebiyatının önde gelen yazılı ve sözlü eserlerinde görülen bu düşünce tarzı Türkmenlerin tarihteki yaşayış biçimiyle ilgilidir. Kişinin yiğitliğinin belgelerinin en önemlisi bir ata sahip olmasıdır. Yayan adamın umudu olmadığı gibi, atlı sistem içerisindeki önemli yeri ve değeri de yoktur. Atsız kişi yaşama şansı olmayan kanatsız kuşa benzer. Türk için atı olmayanın yeryüzünün hakimiyetinde söz hakkı da yoktur. Yeni dünya düzenini belirleyen savaş araçlarının başında uçaklar, füzeler, tanklar gelmektedir. Eski dünya düzenini belirleyen unsurların başında ise at yer almaktadır. Atı olanın gücü, devleti, toprağı, özgürlüğü olur. Yaya kişinin bunları sağlaması mümkün değildir. Hunlar ve Altaylarda süvariciliğin doğumla birlikte Tanrı tarafından verildiğine inanılır. Bu sebep atla süvari arasında hayatı bağlar vardır. Bu çevrelerde erkek çocuğun bile yürüyerek bir yerden bir yere gitmesi utanılacak bir durum olarak algılanmıştır. Hunlar her zaman at sırtında savaşmışlardır. “Destanlarda yayalar muhatap kabul edilmez. Altay destanında yürüyenlerin sürüngenden farkı yoktur. Çünkü Gökyüzü Tanrı Üç Kurbustan Kuday insanı atlı yaratmıştır. Tanrı gökten yere baktığı zaman iki yaşlı insan görür., benim yarattıklarımın içerisinde böyleleri yoktu, yarattığım haşereler ve canlılar arasında böylesine sürüneni yoktu” der (Lipets 1984: 244)



Atlı yürümenin mutluluk verici işlevi olmuştur. Geçmişte Türkmenlerde gelin alayı atlı götürülmüştür. Gelinin ata bindirilerek baba evinden güvey evine götürülmesi ise son zamanlara kadar uygulanmıştır.



Ata kutsallık anlamı da yüklenmiştir. Gelinin bindirildiği atların da güzel ve etli olmasına dikkat edilmiştir. Gelin yeni bir dünya kuracaktır. Kuracağı yeni dünyaya yolculuğunu sağlayan varlığın niteliği gelecekteki hayatını da belirleyecek öğelerden biri olarak kabul edilir



Türkmen kültürünün diğer unsurlarında olduğu gibi, Türkmen halk edebiyatını oluşturan anonim ve aşık edebiyatlarında da at kültürü diyebileceğimiz kültürel varlık görülmektedir. Söz vasıtasıyla at, sözlü gelenek kültürünün hemen bütün unsurlarına yerleşmiş, yazılı edebiyat geleneğine de geçmiştir. 3



Türkmen halk edebiyatını oluşturan aşık edebiyatı gibi ferdi mahsullerle, malzemesi dile dayanan masal, destan, efsana, hikaye, fıkrı, mani, ninni, ağıt, bilmece, türkü vb. Mahsuller de at motifi birçok yönüyle at kültürü diyebileceğimiz bir yapının içinde önemli bir yer oluşturduğu ilk bakışta görülebilir.



At, sadece bir binek hayvanı veya bir iş hayvanı olarak değil kahraman olarak da görülür. Kültigin’in bindiği atlardan birinin adı Alp Salçı’dır. (Ergin 1980:28). Evliya Çelebi’de, Avusturya imparatoruna armağan edilmek istenen savaşlara girmiş çıkmış iki gazi at vardır. Bunlar kendilerini teslim almaya gelen kafir seyislerine teslim olmazlar, kaç tanesini kırıp geçiriverirler” (Gökyay 1974: 74) Burada, atlı göçebe kültür ve medeniyetinin alp tipinin, Türk-İslam kültür ve medeniyetini gazi tipine yerini bırakması gibi, atlarda da belirli bir tipleşme olduğu, alp tipi atların üzerine İslami bir örtü geçirilerek gazi tipi atların önem kazandığı anlaşılmaktadır. Gerçekten birinci dönemde var olan unsurlar, üzerindeki örtülerle varlıklarını sürdürmüşlerdir. At, Türkmen’e kardeşi kadar, hatta bazen ondan da yakındır.



Yiğit yiğidin gardaşı

At yiğitin öz gardaşı

(Cunbur 1985: XVII)

diyen Karacaoğlan’ın; Dede Korkut destanında, atına;

At dimezem sana gardaş direm

Gardaşımdan yig

(Engih 1954: 136)



diyen Bamsı Beyrek’le aynı duyguları paylaştığı görülüyor.



Köroğlu destanının bir Azeri rivayetinde Keçel Hamza, Kır At’ı çalınca Köroğlu ümidini kaybeder. Ona, atını iyi muhafaza etmesini söyler, atına yine gardaş gözüyle bakar:



Hamza atı yahşi sahla

At igidin gardaşıdır.

Günde mugayat olup yohla

At igidin gardaşıdır.



Aynı sözlerin Türkmen rivayetinde at, yiğidin yoldaşı, gücü, kuvvetidir.

Atıdır igidin yoldaşı

Bedev at yigidin güci, kuvveti

(Elçin 1988:432)



Köroğlu destanında halkın ata olan inancı ince bir ustalıkla işlenmiştir. Bu eserde halkın atı besleme sanatı ve eğitimi işlenmiştir. Bu eserde halkın atı besleme sanatı ve eğitimi, atın bağımsız karakteri sanatsal bir içerikle değerlendirilmiştir. Olaylar ve bu olaylara bağlı ana düğümler bir fantezi ürünü değil, halkın gerçek hayatının, tarihi gerçeklerin ve Türk halkının binlerce yıllık at besleyiciliği ve bakımı ile ilgili tekniklerin bu destan aracılığı ile dile getirilmesidir.



Atın fonksiyonunu yansıtan eserlerden biri de Dede Korkut Destanı’dır. Atla ilgili bir kısım şöyle geçer:



“Bayındır Han ve Kazan beylerden Beğil’in avcılıktaki mahareti için: Bu hüner atın mıdır, erin midir diye sormuş, beğler de kendisine “hanım erindir” cevabını vermişlerdir. Fakaz Kazan’ın “yok, at işlemese er öğünmez, hümer atındır” demesi üzerine Beğil, Bayındır Han ve Kazan’a küsüp otağına dönmüştü” (Ergin 1994).



Bütün bu duygu ve gerçeklerin kültürel kökeni tarihin derinliklerinde gizlidir. Kaşgarlı’nın belirttiği üzere “At Türk’ün kanadıdır” Atına binen akıncı, kanat vuran kuş gibi uzak mesafelere hükmeder.



Atın aşık şiirinde yiğitçe bir eda ile övüldüğü görülmektedir. “At yiğidin yoldaşıdır” atasözü kahraman kadar rolü bulunan atın yerini yansıtıyor. Bamsı Beyrek’in atı kardeşinden de, yoldaşından da ileridir. (Ergin 1994: 136). Hasan Özdemir’e göre koçaklamalarda at ile yiğit birbirlerini tamamlayan iki ana unsurdur.



Yalnız yiğit koç yiğit diye anılmaz. Onun atı da bu ünvanı taşır:



Kır At’ım bir beygir kendisi aslan

Gümüşlü kırbaca dolarım seni.

Atarım bir kılıç bölerim seni

Gönder Koç Kır At’ı kurtar başını

(Özdemir 1986:79)



Köroğlu ve Dadaloğlu’nun bu türün güzel örneklerini verdiğni belirten Özdemir, konuyla ilgili şiirleri çalışmasına eklemiştir. Zaten bu iki unsuru birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Türkiye’de “Atta karın yiğitte burun”, “ata arpa yiğide pilav”, “atın ürkeği yiğidin korkağı” vb. biçiminde geçen atasözleri at-yiğit ilişkisini gösteren birkaç örnektir. Bu ilişkiyi sağlayan unsurların başında at ve yiğidin tarihi süreçte birbirleriyle olan yakınlıkları vardır. Türkmen tarihinin olduğu kadar, insanlık tarihinin de önemli bir bölümünde askeri zaferlerin bilge kişilerin yol göstericiliğinde, ancak yiğitlerin güçlü ve pratiklikleri, atların süratli ve savaş şartlarına dayanıklıkları sonucu kazanıldığı görülmektedir.



Köroğlu’nun Kır At’ı kamış kulaklı, kuş kanatlı, şafak yıldızı gözlü, selvi boylu, elma yanaklı, ceylan sekişli, gelin gülüşlü, kız duruşlu, kartal avazlı, savaşta ejderha ağızlıdır. Bir sıçrayışta kırk arşın yol alır. Düşmana karşı amansızdır. Gözleri fıldır fıldır döner. Düşmana saldıracağı zaman dört ayağını diker, boynunu uzatır, gözleriyle etrafını yoklar ve kişnemeye başlar. Savaş meydanının cengaveridir. Yürüyüşü ve haykırışıyla yer sarsılır, kaplan gibi ortaya atılır, düşmana zayiat verir. Düşmanın gözlerinde ateşler yakar. Düşmanı koyun gibi kovalar, onlara saldırır, ısırır. Köroğlu yaralandığında onu düşmandan kaçırır. Köroğlunun dostu, yoldaşı, kardeşi, ortağıdır.



Türkmen şairi Meteci, bedev’i tarif ettiği şiirinde (Çerkezov-Ağageldi 1995:13); atın “şahmaran dilli, sıkı belli, uzun boylu, geniş sağrılı, kız duruşlu, tavşan yürüyüşlü, yüksek kalçalı, görkemli, güçlü, alnı nişanlı, kamış kuyruklu, kargı kulaklı, güçlü toynaklı, parlak tüylü, görkemli, elma gözlü ve badem göz kapaklı” olmasını tercih ettiğini ifade etmektedir. Bu tercih Türkmenlerin genel tercihini de yansıtmaktadır. Bu istek Köroğlu’nda da vardır. Meteci’ye göre, güçlü ve güzel bedev rüzgar gibi hızlıdır. Üstündeki eyer altın kaplama, köynekçesi atlastandır. Yuları altın işlemeli ibrişimdendir. Üzerine binildiğinde tatlı bir esintilik sağlar. “bad-ı saba”yı andırır, yürür, bazen gökyüzünde uçar.



Atın güçlülüğünü sağlayan temel unsurlar vardır. Bunlardan biri de ayaklarının sağlamlığıdır. Yürüdükçe ayaklarının ve bedeninin gücünü artırır. “At ayağından semrer”; “atta ayak bolsa (olursa) /özge sın (başka sınama ) gerekmez”; “atla ayak bolsun/erde gayrat” atasözlerinde sağlamlığının ayaklarından belli olduğu vurgulanır. Ayakların sağlıklı ve sağlamlığı atın güçlülüğünün ifadesi olarak düşünülür. Gavunu kabağından (dışından) tanarlar/bedevi söbüginden (tabanından).



Atın keskin gözleri olmalıdır. “Avcı görmese it görür/ it görmesse at görür”, “iyi at önünü gözler” atasözleri bunun ifadesidir. (Çerkezov-Ağageldi 1995:236).



At dünya serveti, Türkmen’in milli sanatıdır. Atamırat Atabayev’e göre bedev yürüdüğünde toynağından dolayı yer sarsılır; kanatsız kuş olmasına rağmen uçar; koşar düşmana yetişir; sahibini düşmandan kaçırır, kurtarır, sevgiye karşılık sever ve naz eder; azarlandığında utanır; korkusuzdur, ürkmez; uzakları yakın eder; sahibinin derdini kendine dert edinir; biniciye kanttır, namuslu, kız edalı, gelin işveli, aslı nettendir, kara günde kartal, kara çölde ceylandır, aslı insandır, sahibinin namusudur (Çerkezov-Ağageldi; 1995:22)



Düşmanı aldatmak için atın görkemini gizlemesi, huyunu değiştirmesi mümkün olabilmektedir. Bu değişiklik bazen öyle bir hal alır ki at kendini ölecek gibi gösterir. Bunun örneklerini Altay ve Tuva Türkleri destanlarında görüyoruz.



Alp tipi at, insan kişiliği ile karşımıza çıkar. Kahraman yaralıysa onu savaş alanından kaçırır, dişleri ile toprağa yavaşça bırakır. Koştuğu zaman kahramanın düşmemesi için çabalar. Eğer kahraman öne doğru düşmek üzere ise boynunu, arkaya doğru düşmek durumundaysa kuyruğunu kaldırır, düşmeyi engeller. Yaralı kahraman için sürekli ağlar, kuşlardan diğer canlılardan felaketi memlekete bildirmeleri için yalvarır. Kahramanın ölmesi durumunda kesinlikle yanından ayrılmaz., onu terk etmez. Yaralı kahramanı parçalamak üzere harekete geçen yırtıcı hayvanları, vahşi kuşları kovar. Yaralı veya ölü kahramanı ülkesine, memleketine, obasına götürmeye çalışır. Kazak Türkleri destanlarından Koblandı. Batır Destanı’nda Koblandı’nın atı Tayburul’un yaralı kahraman Koblandı’yı dış etkenlere karşı korumak yolundaki mücadelesi güzel bir biçimde tasvir edilmiştir, Düşmanlar Burul’u yakalamak, ülkelerine götürmek istemekte, ancak başarılı olamamaktadırlar. Burul Koblandı ile konuşur, onu korumaya çalışır.



Sırtıma binebilir misin dedi,

Dönüp durdu çevresini Koblandı’nın

Canavar gibi atıldı üzerine düşmanın

Gözleri ile kesti düşmanın kemendini

Burul yakalanmadı

Düşmana aman vermedi.

(Lipets 1994: 384)



Atın fonksiyonu sadece savaşla sınırlı değildir. Yarışlarda, kahramanın uykulu vaktinde, tehlikeli durumlarda onu korur, kollar. Tehlike durumunda uykuda olan kahramanı yeri tekmeleyerek, kişneyerek veya ayakları ile su serperek uyandırır. Kahraman at düşman tarafından yapılan bütün hazırlıkları sezer, duyar. Atın insanların duymadığı sesleri duyma özelliğinin bulunması alp tipi atın tarihi fonksiyonu ile ilgilidir. Felaketlerin, depremlerin at vb. hayvanlar ve kuşlar tarafından, insanlardan önce bilindiği bir gerçektir. Bu gerçeklik atın fonksiyonu ile de süslenerek yeni bir yapıya büründürülür.



Atın veya kahramanın tutsak edilip zindana atılması durumunda bile alp tipi at bu tutsaklıktan hem kendini, hem de sahibini kurtarır. Alpamış destanının Karakalpak varyantlarında bu motifle karşılaşırız. Bayşubar, zindan da bulunan Alpamış’ı kuyruğunu zindana sarkıtmak suretiyle kurtarır. (Ahmetov-Bahadırova 1992:111-114). Yine Koblandı destanında da Burul Koblandı’yı Kurtka ile birlikte zindandan kurtarır. Kur At da aynı fonksiyona sahiptir: Köroğlu’yu tutsaklıktan kurtarır, zindandan kalelerden alır, kaçırır.



Epik destanlarda atla kahramanın önemlilik derecesi eşit sayılabilir.



Bunlar birbirinin eksikliklerini tamamlayan iki varlıktır.



Türklerin atla kahramanı aynı mezara defnetmeleri bu tarihi gerçekliğe dayanır.



Atın ölümü kahraman kadar hüzün ve acıyla karışlanır. Manas dünyada da atını yanında ister. Atsız bir hayat düşünülemez. Kahraman ile atın bütünleşmesi sonucu bu iki varlık birbirinden ayrılmazlar. Atın ölümü durumunda kahramana ikinci bir at bulunur. Fakat kahraman hiçbir zaman ilk atını unutmaz. Manas da bunlardan biridir. Akkula öldükten sonra onu hiçbir zaman unutmaz. (Orozbekova 1995). Yerine gelen atları Akkula Destanı’nda Akkula’nın ölümü üzerine bütün kahraman ve askerler yas tutarlar. Hatta Akkula’nın adı diğer kahramanlardan önce geçer. (Radloff 1995: 122-123).



Gerçek hayatında atından hiçbir zaman ayrılmayan kahraman, göçtüğü diğer kadar sevemez. Kahramanla birlikte atının da defnedilmesi bu sevgiden kaynaklanmaktadır. Öte yandan atın öbür dünyada da gerekli olacağına, kahramanın orada da atına bineceğine inanılmıştır.



Pazırık’tan elde edilen bulgulara göre Hun Türkleri atı, ölen sahibi ile birlikte toprağa binit takımıyla birlikte gömüyorlardı. Bu atların bazılarında geyik (özellikle ren geyiği) maskesi bulunmaktadır. Yas belgesi olarak kuyruk, yele v toynakları kesilmiş durumdur. Bu geleneğin Kök Türkler ve kısmen Osmanlılar döneminde de devam ettiği anlaşılmaktadır. 4



At bir hayvan olmaktan öte, yarı insan, yarı at kimliğiyle karşımıza çıkar.



“Yakutistan’da Türklerin eski dönemlerine ait atlar ve süvarilere ait savaş aletleri bulunmuştur. Bu silahlar karakteristik özelliklere sahiptir. A.P. Okladnikov bu konuda şöyle diyor: ‘Atçılıkla ilgilenen diğer haklar gibi, avcılık ve geyikçilikle meşgul olanlardan farklı olarak, Saha Türkleri Rus egemenliği altına girdikleri tarihe kadar bozkır halklarının özelliklerini göstermiş. Asya göçebelerinin karakteristik savaş tipi atçılığını korumuşlardır” (Lipets 1984:214).



Tuva Türklerinin sözlü edebiyatında at motifi öylesine yaygındır ki bazı masalların adları kahraman ile atının adını taşımakla bu ad verilirken atın donu veya adı da belirtilmektedir. Sarı Şookar Atlı Şaralday Mergen, Par Şookar Atlı Pavılday Batır, Han Şilgi Kara Burul Düjümel, Bin Kula Atlı Yiğit.



Destan ve hikayelerde olduğu gibi masal kahramanın da kaderi daha küçükken çizilmiştir. Büyüyen kahraman kendisiyle birlikte büyüyen atına atlayacak, birçok sınamadan sonra kendini kanıtlayacak, muradına erecektir. Aşılmaz dağları, gidilmez yolları atı bir çırpıda aşıp geçecek, kahramanın muradına nail olabilmesi için her zorluğa katlanacaktır. At için zaman ve mekan sınırı yoktur, göz açıp kapayıncaya kadar mekan değiştirebilir.



Atın tarih boyunca Türk hayatında oynadığı rol, insanla atı birbirine yaklaştırmıştır. Atın gerçek hayatta insanın yoldaşı olması bu yakınlığı doğuran sebeplerdendir. Uzun yollar boyunca en gizli sırlarını, sevincini ve dertlerini atıyla paylaşan insan, atına karşı muhabbet beslemiş, onu duygu ve düşünce dünyasında yüceltmiştir. Bu sevgi anlatım türlerine de yansımıştır. Ata insani özellikler yanında kutsallık veren düşüncenin temelinde atın insana bağlılığı ve yardımı, insanın ise ona gönül ve vefa bağı ile bağlanması yatmaktadır. Kahraman ile atı arasındaki ilişkinin temelinde de bu sevgi vardır.



Atların destanlarda var olmalarının temel fonksiyonu düşmanla savaş veya mücadeledir. Kahramanın en büyük yardımcısı ve destekçisi atıdır. At da kahraman gibi alplik gösterir. Epik türün temel özellikleri at tipinde de görülür. Kahramanın bindiği at iyi bir binek ve yarış atadır. Atik, dayanıklı ve dövüşçülüğü ile diğer atlardan ayrı tutulur. Bazı Türk haklarının destanlarında atlar doğdukları andan itibaren farklı özelliklere sahiptirler. Bunların kuyruğu ve yelelerinde kılıç veya hançer vardır, tırnakları demirdendir. Tuva, Saha ve Altay Türklerinin bazı epik destanlarında kahramanların atlarının ayaklarında, yele veya kuyruklarında kılıç vardır veya bunlar kılıç gibi keskindir. Atlar düşman veya atına yok edici darbeyi vururlar. Altay Türkleri destanında düşman atlarının her biri ile şiddetli savaş sahneleri verilmiştir. Sarıker at savaş meydanında düşmana saldırır, onları keser, ısırır, yaralar.



Savaş atının kaderi ile kahramanın kaderi birbirine bağlıdır. Kahraman yavaş yavaş ortaya çıkışını hazırlayan anlatıcı ona yardımcı unsurlar da hazırlar. Baş yardımcılardan biri ve en önemlisi attır. Kahramanın büyümesiyle birlikte onun arkadaşı, dostu, sırdaşı at da hazır hale gelir. Bunlar sürdürdükleri hayat içerisinde birbirlerini tamamlarlar. Kahraman düşmanlarını bertaraf eterken adı da düşman atlarını yok eder. “Altay destanında Arzamır altı, Aksarı ise dokuz düşman atını öldürür.”



Savaşlarda atlar aktif rol alırlar. Düşman topraklarının atların ayakları altına alınması bu aktifliğin ifadesidir. Uzak yerlere atlarla ulaşılıyor, yeni ülkeler atların yardımıyla feth ediliyor. Savaş sadece kahraman ile düşmanı arasında değildir., atlar da kendi aralarında dövüşür, birbirlerini kemirirler. Bu dövüşte genellikle kahramanın atı galip gelir. Kahramanın kaderi atının da kaderi olur. Atlar arasındaki dövüşlerin tasvirleri oldukça canlı ve gerçekçidir.







KAYNAKÇA

1. ABDIRAKUNOV, Turdubay, “Eski Çin yazma Eserlerindeki Tanrı Atları”; Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul :TJK. Yay. Resim Matbaacılık 1995

2. AHMETOV, S. – S. BAHADIROVA, Folklordık Terminlerdin Kıskaşa Sözdigi, Nöküs: Bilim Baspası 1992.

3. AKDOĞAN, A. , 1995 “Takirnamelerde At”, Türk Kültüründe At ve Atçılık, İstanbul:TJK Yay, Resim Matb.

4. ASLANAPA, Oktay , Türk Sanatı, İstanbul: Remzi Kitabevi 1984.

5. AYTMATOV, Cengiz, Elveda Gülsarı (Çev. Refik Özbek) İstanbul: Ötüken Yayınları 1993.

6. BATU, Selahattin, Türk Atları ve At Yetiştirme Bilgisi, Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Yayınları, Recep Ulusoğlu Basımevi 1938.

7. BOBİLEV, İ., Veteri Grive Horses, Moskova: Planeta 1975.

8. BÜNYADOV, Teymur, “Atçılığ”, Azerbaycan Etnografyası, 2, 249-265, 1978.

9. CARGISTAY-VASİLYEV, Yuriy, “Saha (Yakut) Kültüründe At ve Atçılık”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul:TJK Yay., Resim Matbaacılık 1995.

10. CINCIUS, V.I, “Manchu-Tunguz Data on the Word Hose”, Central Asiatic Journal, 10:151-156,1965.

11. CLAUSON, Sir Gerard, “Turkish ant Mongolian Horses ant Use of Horses, an Etymological Stud,”, Central Asiatic Journal, 10:161-166,1965.

12. ÇERKEZOV, Bayramgeldi-Yazcuma Ağageldiyev, Giratın Ovazı, Aşkabat:Türkmenistan Neşriyatı, 1995.

13. ÇINAR, Ali Abbas, Türklerde At ve Ondokozuncu Yüzyıla Ait Bir Baytarnamede At Kültürü, Ankara: Kültür Bakanlığı HAGEM yayınları Feryal Matbaası, 1993.

14. ÇINAR, Ali Abbas, Kazak ve Türkiye Türklerinde At Kültürü ve Atın Rolü, Ankara: Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1996.

15. ÇINAR, Ali Abbas, “Türkmen Alah-Teke Atı”, Kültür ve Sanat, Sayı:33, Mart 1997, s. 61-64.

16. CUNBUR, Müjgan, Karacaoğlan, Ankara,: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 1985.

17. DEDEBAEV, Canğara, Tulpardın Sını men Babı, Almatı:Bastav Baspası, 1994.

18. ELÇİN, Şükrü, Halk Edebiyatı Araştırmaları, Ankara: Mas Matbaacılık, 1988.

19. EBERHARD, W. “Çin Kaynaklarına Göre Orta Asya’daki At Cinsleri ve Beygir Yetiştirme Hakkında Malumat”, Ülkü (Yeni Seri), XVI, 92, Teşrinievvel:161-172,1940.

20. ERGİN, Muharrem, Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1980.

21. ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Kitabı I(Giriş-Metin-Faksimile), Ankara:Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, 1994,

22. 1987, Er Kanatı, Almatı:Kaynır Baspası.

23. ESİN, Emel, “Türk Sanatında At”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul: TJK Yay., Resim Matbaacılık, 1995.

24. FEDOMOV, P.A., Pod Sedlom iv Uprayaci / o Sportivnıh Loşadyahi Konnikah Kazakstana, Alma-ata:Kaynar Baspası, 1984.

25. GÜLENSOY, Tuncer, “At Damgaları” Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçıkıl, İstanbul: TJK Yay., Resim Matbaacılık. 1995.

26. GÜNAY, Umay, “Türk-İslam Medeniyeti Dairesi ve Sonrası”, Milli Folklor, II, 10: 7-10,1991.

27. GÜNDOGDIEV, Ovez Ataeviç, Doli Konya i izni Türkmen, Aşkabat:Akademiya Navuk Türkmenistana, 1994.

28. İBİRAYEV, Şakir, “Kazakların Eski İnaçlarında At”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul:TJK. Yay., 1995.

29. KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, Metinler Matbaası, 1984.

30. KAŞGARLI, Mahmut, Divanu Lügati’t-Türk Tercümesi (4 Cilt), Çev: Besim Atalay, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurum Basımevi, 1985-1986.

31. KERİMBAEV, D., Kazakistanın Cılkı Şaruaşılığı, Almatı: Kaynar Baspası, 1968.

32. KİTAPBAEV, B., Töre Tülik, Almatı: Mektep Baspası, 1985.

33. 1975, Koblandı Batır, Moskova: Glavnaya Redeksiya Vostoçnoy Literaturı İzdatelista “Navka”, 1975.

34. LİPETS, R.S., Obrazı Batıra i Ego Konya / v Tyurko- Mongolskom Epose, Moskova: Navka,1984.

35. MAKSETOV, Kabil, “Kırk Kız” Aktaran: Ceyhun Vedat UYGUR, Milli Folklor, Sayı: 34, s. 30-46, 1997.

36. MOKAYEV, E., “Manas Destanında At İsimleri”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul:TJK Yay., 1995,

37. MUSAKULOV, Askal, “ Atdır Yigitning Yoldaşi”, Vatan, (Özbekistan), 2. Fevral:1-4.

38. OCAK, Ahmet Yaşar, İslam – Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1990.

39. ORAZBEKOVA, Culdız, “Manastağı Tulpar Sını”, Tulpar (Kırgızistan), 2:17-20, 1984.

40. ORAZBEKOVA, Culdız, “Manas Destanı’ndaki Atların Tipleri”(Aktaran: Ali Abbas ÇINAR), Manas Destanı ve Etkileri Uluslar arası Bilgi Şöleni, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Karaduman Matbaası, 1995.

41. ORAZBEKOVA, Culdız, Manas Eposundağı Tulpardın Körkem obrazı Cana Sıpattoo Ikmaları, Bişkek: Kırgızistan Bilimler Akademisi Manas Bölümü, (Yayınlanmamış Doktora Tezi),1995.

42. ÖĞEL, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, 9 C., Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1984-1990.

43. ÖZKIRIMLI, Atilla, “Kaşgarlıya Göre Türklerde ASKERLİK”, Türk Dili (Divanu Lugati’t-Türk Özel Sayısı), XXVII, 253, Ekim: 87-95, 1972.

44. RADLOFF, Laszla, Manas Destanı, Ankara: Türksoy Yayınları, 1995.

45. RESULOV, Nimet, “Özbekistan’da Atçılık”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul: TJK Yay., Resim Matbaacılık, 1995.

46. SABARAYKİNA, L.M., “Saha Halkının Çevik Nürgün Bootur Destanında At Sembolü”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul: TJK.Yay., Resim Matbaacılık, 1995,

47. SAĞINDIKOV, E., Kazaktın Ulttık Oyunları, Almatı: Ravan Baspası, 1991.

48. SAĞOL, Gülden, “Tarihi Şivelerde At Donları”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul:TJK Yay., Resim Matbaacılık., 1995.

49. SAKAOĞLU, Saim, “Türk Masallarında At Motifi”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul: TJK, Yay., Resim Matbaacılık, 1995.

50. SARTKOCAULI, Karcavbay-Kadıl Aydavbayılı, “Seygülikter (Etnografyalık Zerttev”, Culdız 1, Kantar: 153-172, 1995.

51. SEYHAN, Nezihe, “Türk Kültüründe At Tasvirleri”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul: TJK Yay., Resim Matbaacılık, 1995.

52. SEYİDOĞLU, Bilge, “Mitolojik Dönemde At”, Türk Kültüründe Aç ve Çağdaş Atçılık, İstanbul : TJK Yay., Resim Matbaacılık, 1995.

53. SINOR, Dents, “Notes on the Equine Terminology of the Altaic Peoples”, Central Asiatic Journal, 10:307-315.

54. SÜMER, Faruk, Türklerde Akçılık ve Binicilik, İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, 1983.

55. TAUBE, Erika, “Altay’daki Tuvaların Sözlü Edebiyatında At”, Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık, İstanbul: TJK Yay., Resim Matbaacılık, 1995.

56. TEKÇE, E. Fuat, Pazırık / Altaylardan Bir Halının Öyküsü, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanlığı Yayınları, 1993,

57. TOKTORBAEV, Satı, “At Oyundarı”, Üspürümdör Oyundarı, Bişkek: Kırgız Sovet Ansiklopedideyasının Başkı Redaksiyası, 1991.

58. TOKTABAEV, Ahmet, Konevodstvo Kazhov i XIX-Naçale XX, Alma-ata: Akademiya Navuk, 1992.

59. TÜRKER, Hasan Ali, Türklerde Atçılık (Dün-Bugün), Ankara: Türkiye Jokey Kulübü Yayınları, Güzel İstanbul Matbaası, 1971.

60. YILDIRIM, Dursun “ Sözlü Gelenek Kültürü”, Milli Folklor I, 1. Ocak-Şubat-Mart, 6-7, 1989.





DİPNOTLAR:

*Muğla Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi, Muğla-TÜRKİYE

1 “Manas Destanı’nda At İsimleri”başlıklı çalışmasında Enver Mokayev (1995: 289-296), atlara verilen adları; donlarına, nesline, hızına ve diğer niteliklerine göre dört ayrı grupta toplamış, her atın adını vererek anlamlarını açıklamıştır

2 Potanin’den naklen Lipets 1984: 243.

3 Türkiye’de divan şiirinin beyitlerde kurulan nazım biçimlerinden olan kasidelerin bazılarının nesip bölümlerinde de at anlatılmakta ve övülmektedir. Nesip bölümünde atın anlatıldığı kasideler “rahşiye” diye bilinirler.

4 Geniş bilgi için bk. esin 1995: 5: Pazırık kurganından çıkarılan halıda da at motifi genişçe işlenmiştir. Bkz. Tekçe 1993.



Kaynak: ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

Hiç yorum yok: