31 Ekim 2009 Cumartesi

Atatürk ve Milli Mücadele

Atatürk, Osmanlı Devleti’nin dağılma döneminde çocukluk, gençlik, eğitim ve meslek hayatının büyük bir kısmını yaşamış ve bu dönemde üstlenmiş olduğu görevleri de başarı ile sonuçlandırmıştır. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin idari, mali, askeri ve dış politikasını yakından biliyordu. Düvel-i muazzama olarak bilinen, o günkü dünyanın hâkimleri ile Trablusgarp Savaşı’ndan Birinci Dünya Harbi’ne uzanan çizgide değişik zaman ve zeminlerde karşı karşıya gelmiş, dolayısıyla da onları tanıma fırsatı bulmuştur. Bu durum O’na ülkesi ve düşmanlarını yakından tanıma fırsatı vermiştir. Başarısını etkileyen faktörlerin en önemlilerinden birisi bu olmalıdır.

Atatürk’ü tanımak için O’nun Milli Mücadele öncesi, Milli Mücadele dönemi ve sonrası hayatının bütün safhaları ile bilinmesi lâzımdır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin son bir asırlık döneminde idari, mali, askeri ve diğer müesseselerinin iyi bilinmesi, Cumhuriyet dönemi müesseseleri ile karşılaştırılması yani Sevr ile paylaşılan Anadolu ile Lozan’da sınırları çizilen aziz vatanın mukayesesinin yapılması Milli Mücadele’nin cephede ve masada nasıl kazanılmış olduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Zira Milli Mücadele öncesinde Anadolu’da azınlık Rum ve Ermeni unsuru eğitim, sanayi, ticaret, zanaat ve her türlü kaynakları tekeline almış, Türk evlâdına da sınırlarda vatan savunması kalmıştır.

Bir insanı tanımanın yolu onun icraatları olmalıdır. Meseleye bu açıdan bakarsak Türk insanının Mondros Mütarekesi ve takiben Sevr Andlaşması’na karşı Anadolu’da başlatmış olduğu Kuva-yı Milliye hareketinin fikri ve fiili öncüsü olarak bu idealin amacına ulaştırılmasında O ilk sırayı almaktadır. Bunun yanında günü geldiğinde yani Kuva-yı Milliye ile düşman işgalinin kırılması ve kovulmasının mümkün olmayacağı düşüncesiyle düzenli orduya geçişi en az kayıp ile gerçekleştirmeyi başarmış ve gerektiğinde Kuva-yı Milliye’de ısrarlı olan en yakın dostlarını devre dışı bırakmasını bilmişti. Düşman kuvvetlerinin Batı Anadolu’yu işgali ile Ankara üzerine saldırmaya hazırlanması sırasında bütün yetki ve sorumluluğu üstlenerek Büyük Taarruz’u gerçekleştirmiş ve dolayısıyla nihai zaferin kazanılmasında en büyük pay sahibidir.

Atatürk, Mondros Mütarekesi’nin uygulamaya konulmasını takiben görevli olduğu Suriye cephesinden İstanbul’a dönmesi için almış olduğu çağrı üzerine İstanbul’ a gelmiş ve “Saray Yaveri” kadrosuna atanmıştır. Bu dönem O’na Milli Mücadele plânlarını yapma ve düşüncelerini, değişik cephelerden kendisi gibi İstanbul’a dönen arkadaşlarına açma fırsatı vermiştir. Söz konusu silâh arkadaşlarının hemen tamamı Milli Mücadele hareketine katılmışlarsa da ilk anda hemen hepsinin Atatürk ile aynı görüşü paylaştığı söylenemez. Bunlar arasında manda görüşünü savunanlar ve Anadolu’ya geçip hayatının kalan kısmını geçirmeyi düşünenler vardı. Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadele fikrini paylaşmakla birlikte asker, silâh ve para bulmanın mümkün olmayacağını savunanlar da vardı. Mustafa Kemal onların kafalarındaki sorulara cevap bulmada ve onları ikna etmede başarılı olmuştur. Ordu müfettişi olarak Anadolu’ya geçmeyi başardıktan sonra arkadaşlarından aldığı güçle Milli Mücadele ateşini yakmıştır.

Atatürk, Mudanya Mütarekesi’ni takip eden yıllarda Anadolu’da kurulan yeni Türk Devleti için dünün veya o günün geçerli yönetim biçimini tayin yetkisini cumhuriyet idaresi yönünde kullanmıştır. Yeni Türk Devleti için tercihini en isabetli şekilde yapmış olduğunu içinde yaşadığımız coğrafyadaki ülkelere bakarak söyleyebiliriz. Mustafa Kemal Paşa yeni devletin kurucusu olarak yeni bir hanedan kurma, meşruti bir yönetim veya kuzey komşumuzun büyüsüne kapılarak sosyalist bir sistemi hayata geçirme gücüne o günkü ortamda sahip idi. Atatürk söz konusu rejimlerin arayışını dahi zararlı ve tehlikeli bulmuş, halkın kendi kendisini idare sistemi olan cumhuriyet rejimini seçerek onu Türk gençliğine emanet etmiştir.

Türk insanının Milli Mücadele’nin hangi şartlar altında başlatıldığı, kazanıldığı ve yeni Türk Devleti’nin başta insan gücü olmak üzere hangi kaynaklara dayandırıldığı konusunda dönemin kaynaklarına inilerek bilgilendirildiği söylenemez. Genelde, milli bayramlarda ve anma günlerinde kalıplaşmış sözler, şiirlerle yetinilmekte, hatta daha da ileri gidilerek yapılan tanımlarla Atatürk Atatürk’ten uzaklaştırılmaktadır. Oysaki Atatürk ve dönemi Milli Mücadele, kaynaklarına dayanarak ortaya konmalı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hangi şartlar altında kurulduğu, o dönemin Anadolu’sunun insan ve zenginlik kaynaklarının tespiti, dönemindeki ülkeler ve günümüz ile mukayesesi yapılmalıdır. Milli Mücadele döneminde Anadolu şehirleri, bunlar arasındaki ulaşım düzeni, araçları, mücadeleyi yürüten liderler cephedeki askerin, okullardaki öğrencilerin yeme-içme, giyim, kuşam, sağlık vb. şartlan, TBMM Hükümeti’nin bu sıkıntılara çareler arayışı ve bir yanda da dış düşmanlara karşı verdiği mücadele örnekleriyle anlatılmalıdır.

Milli Mücadele dönemi sırasında Anadolu’da başlıca ulaşım aracı tozlu ve bakımsız yollarda gidip - gelen yaylı at arabaları ile kağnı idi. Demiryolları çok az ve ilkel, deniz yolları da yabancı şirketlerin kontrolünde bulunuyordu. Başkent İstanbul’u Milli Mücadele’nin hareket merkezi Ankara’ya bağlayan yol İnebolu üzerinden geçiyordu. İstanbul’daki milli teşkilâtlar İngiliz, Fransız ve Yunan denetimindeki depoları basarak temin ettikleri silâh ve cephaneyi tüccarların malları arasına saklayarak İnebolu’ya oradan da Ilgaz dağları aşılarak Ankara’ya ulaştırıyorlardı. Ayrıca dışarıdan satın alınan silâhlar da aynı yoldan Anadolu’ya gönderilmekteydi. O günkü şartlarda yolcu ve eşyalar İnebolu’dan Ankara’ya 11 günde ulaşabiliyordu. Kış şartları ve benzeri tehlikelerle bu süre bir aya çıkabilirdi. Ankara - Kayseri yolu da aynı şartlarda olup, 13 gün, Ankara -Kırşehir 9 gün, Yozgat - Kayseri 4 günde alınıyordu.

Karayollarındaki bu olumsuz şartlara eşkiya baskınları da eklendiği zaman durum daha da vahim bir hâl almaktadır. Zira Trablusgarp Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye uzanan 20 yıllık süre içinde Türk askerinin savaşsız ay ve günü geçmediği için askerlerin terhisi de mümkün değildi. Askerlikten kurtulmanın üç yolu vardı. Bunlardan birincisi dağa çıkıp bir çeteye katılma, ikincisi el veya ayağını kaybedip ordudan ihraç edilme son olarak da din görevlileri askere alınmadığı için bir camii veya mescitte görevli olması halinde askere alınmazdı. Bu üç grup arasında Kuva-yı Milliye döneminde dağa çıkanlar kurdukları çetelerle düşmana karşı mücadele etmişler ve vatan savunmasına katılmışlardı. Ayrıca bu çeteler Ermeni ve Rum çetelerine karşı da düzenli ordu birliklerinin kurulmasına kadar geçen zaman içinde amansız bir mücadele vermişlerdir.

Milli Mücadele döneminde yiyecek sıkıntısı dayanılmaz boyutlara ulaşmış idi. Çünkü sahibi askere giden araziler varlıklı gayri Müslimler tarafından ucuz fiyata satın alınmış, tarlalar, bağ ve bahçeler ekilmemiş bakılmamış olduğu için ülke genelinde bir kıtlık (gayri Müslimler hariç) dönemi yaşanmıştır. Milli Mücadele kahramanı Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Sivas Kongresi dönüşünde Sivas - Kayseri yol azığı 20 yumurta, 1 okka peynir ve 20 ekmek idi. Bu durum sanırım o günkü Anadolu’nun iktisadi durumunu ortaya koymak için yeterlidir. Bu ekonomik şartların yaşandığı dönemde düşman kuvvetlerinin Sakarya nehrinin doğusuna geçmesi TBMM’nde büyük heyecan uyandırır ve Meclis 7-8 Ağustos 1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya olağanüstü yetkilerle Başkumandanlık görevini verir. Mustafa Kemal Paşa, Yunanlılar’a karşı Büyük Taarruz hazırladığı için “Tekâlif-i Milliye Emirleri”ni yayınlar. Bu konunun hükümleri her evden iki çift çorap, çarık ve çamaşır ile evindeki sahiresinin % 40’ını, tüccar da elinde bulunan yiyecek ve ordu donanımını bedeli sonradan ödenmek üzere devlete verecektir. Ayrıca herkes elinde bulunan yaylı araba, kağnı ve ulaşım için hayvanların % 20’sini ordu emrine verecektir. Bu dönem ile ilgili bir hatırayı Türk halkının durumunu açıkça ortaya koyması düşüncesiyle nakletmek istiyorum. Tekâlif-i Milliye kararlarına rağmen yaylı arabasını ordu emrine vermeyen bir köy muhtarının bu tutumu tartışmaya sebep olur Köyün imamı sebebini muhtara sorduğunda “bu araba ile köyün evlenme, sünnet düğünleri yapılıyor” sevabını alır ve muhtar yaylı arabasını görevlilere teslim etmez. Köyün imamı muhtara hitaben “bugünler düğün, dernek günleri değildir. Memleket istiklâl kavgası yapıyor. Siz arabayı orduya verin, vatan kurtulsun, gönüller şen olsun, düğün, dernek yaya da yapılır” der. Muhtar, bir arabanın % 20’si olur mu? Diye itiraz edince durum Konya’daki Tekâlif-i Milliye Komisyonu Başkanı Miralay Kâzım (Dirik) Bey’e sorulur. Durumdan haberdar edilen Albay Kâzım Bey İmam Efendi’nin tutumundan çok memnun olur ve “Böyle düşünen din adamlarımızdan Allah bu vatanı mahrum etmesin. İmam Efendi’nin iki ellerinden öperim. Kafası gibi cevabı da doğru yoldadır” cevabını dilekçenin altına yazar. Bu anlayışla her türlü yokluğa rağmen Anadolu’da artık milli ruhun uyandığını ve bu duygunun Milli Mücadele’de itici güç olduğunu söyleyebiliriz.

İtilaf Devletleri’nin Mütareke’nin imzalanmasını takiben Anadolu’da işgale başladığı sırada bu devletlerin adına ve onların askerlerinin kılığına girmiş olan gayri Müslimler akla hayale gelmeyecek, insanlık dışı katliam yaptılar. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda karşısında görmediği Yunanistan, İtilaf Devletleri adına Batı Anadolu’yu işgale yeltenmiştir. Haksız işgal ve katliamlar karşısında Anadolu’da her yaş-, cins ve meslek mensubu vatan evlâdının her türlü olumsuz şartlara rağmen başlatmış olduğu nizami olmayan milli hareketin adı Kuva-yı Milliye’dir.

Kuva-yı Milliye hareketi, milli cemiyetlerin kurulması, kongre ve mitinglerin yapılması ve işgallere karşı Milli Mücadele’nin başlatılması şeklinde gelişme göstermiş, özellikle İstanbul’un işgali, Anadolu’da Rum ve Ermeni çetelerinin yaşlı - genç, kadın - erkek demeden Müslüman Türk halkını katletmesi ve İzmir’in işgali olayları bu hareketin güçlenmesi ve Anadolu’ya yayılmasını olumlu yönde etkilemiştir. Anadolu’nun dört bir yanında cemiyetler kuruldu, mitingler yapıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlatılmış olan Milli Mücadele’ye destek verildi.

Anadolu’daki haksız işgallere karşı gösterilen tepkiler Milli Mücadele ruhunun uyanışının bir ifadesidir. Söz konusu işgale karşı Güneydoğu Anadolu yerleşim merkezlerinden - günümüzde bu yörenin içinde bulunduğu şartlardan dolayı seçtik - gelen tepkilerden bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz: “Şark vilâyetlerinde muhtar bir Ermeni devleti” kurulması kararına ve İzmir’in işgaline karşı çıkan Diyarbakır halkı adına Belediye Reisi Dellalzâde Abdurrahman’ın öncülüğünde büyük bir miting düzenlenmiştir. Aynı şekilde Silvan halkı 17 Mayıs 1919’da Belediye Reisi Ahmet Hilmi ve Müftü Abdurrahman Efendi’nin İtilaf Devletleri temsilcilerine göndermiş oldukları telgrafta İzmir’in işgaline karşı tutumlarını şöyle belirtmektedirler: “İzmir’in bir karış toprağını bile ziyana razı olamayacağımızı bütün medeniyet âlemine büyük acılı kalbimize tercüman olarak tebliğine aracı olmanızı ve İtilaf Devletleri’nin de bu hususa adaletle bakmalarını otuz bin nüfus adına rica ve talep eyleriz.”

İzmir’in işgali ve Ermeniler’in başlatmış olduğu katliamlar karşısında Siirtliler 19 Mayıs 1919 ve 23 Haziran 1919 tarihlerinde mitingler yapmışlardır. Aynı sebeplerden dolayı Malatya ve Harput şehirlerinde de mitingler yapılmış, protesto telgrafları çekilmiştir. İngiliz, takiben Fransız ve onların adına katliam yapan Ermeniler’e karşı 15 Ekim 1919’da Maraş’ta yapılan mitingde Ermeniler’in Osmaniye, Dörtyol ve Adana’da işledikleri cinayetler Hükümeti ve İtilaf Devletleri nezdinde protesto edilmiştir.

İngilizler işgal ettikleri Güneydoğu Anadolu’yu Fransız işgaline terk etmek suretiyle İngiliz kılıklı, üniformalı Ermeni çetelerinin işledikleri cinayetlerden kurtulmak istediler. Bu işgallere karşı Antepliler 25 Kasım 1919 tarihinde 30 bin kişinin katıldığı bir miting düzenlemişlerdir. Belediye Reisi Mehmet Lüfti, alınan kararları bir telgrafla Sulh Konferansı’na göndermiştir. Bu telgrafta “İngilizler’in burada bulunduğu müddet zarfında muşahade ettikleri veçhile Ayıntap şehri nüfusunun yüzde doksanı ve binden fazla köyleri kamilen Türk ve Müslüman olduğu gibi, emlâk ve arazisinin büyük çoğunluğu dahi Müslümanlar’a ait olduğundan tarihen ve muhiden Suriye ile alâkamız yoktur. Wilson Prensipleri mucibince bizi kendi mukadderatımıza hakim kılmak insaniyet ve vicdan noktası nazarından Birleşik Devletler’in borcu olduğundan İngilizler’den sonra herhangi bir devlet işgale teşebbüs ederse izzet-i nefsimizi rencide edeceği cihetle, olabilecek bu işgali bütün mevcudiyetimizle reddeder ve kattiyen kabul edemeyeceğimizi beyan ile beraber yakın bir zamanda Paris’te karar altına alınacak olan mukadderatımızın kayıtsız Milli İstiklâlimiz’in korunmasını, meşru haklarımızın müdafaasını insanlık ve medeniyet namına rica eyler ve iş bu milli arzumuzun Sulh Kongresi’nde izahını istirham eyleriz” denilmektedir.

Mardin’de de Maraş’ın İngilizler tarafından Fransızlar’a devredilmesi ve diğer işgalleri protesto için 30 Ekim 1919 tarihinde 25 bin kişinin katıldığı bir miting yapılmıştır. Yine Maraş’ta Fransız üniforması giymiş olan Ermeniler’in yaptıkları katliama karşı Pülümür’de Şeyh Hüseyin Beyzade Mustafa Bey’in başkanlığında toplanan Dersim aşiret reisleri 31 Ocak 1920 tarihinde protesto telgrafı çekmişlerdir.

Garzan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 1 Şubat 1920’de Garzan’da protesto mitingi düzenlemiştir. 2 Şubat 1920’de Nusaybin, Viranşehir ve Bitlis’te de işgaller protesto edilmişti. Aynı şekilde, 11 Şubat 1920’de Ergani, 13 Şubat 1920’de Dersim aşiret reislerinin ikinci telgrafı, bunu Malatya ve Arapgir halkının telgrafları işgallere karşı halkın tepkisini açık şekilde beyan etmiştir. Ayrıca İstanbul’un 16 Mart 1920 tarihinde İtilaf Devletleri tarafından işgali üzerine, Dersim, Cizre, Mardin, Besni, darende, Elaziz, Siverek, Kemah, Ayıntab ve Arapgir’den protesto telgrafları çekilmek suretiyle işgal protesto edilmiştir. Yine işgali kınamak ve bu uğurda mücadeleye hazır olduklarını ortaya koymak için 18 Mart 1920’de Van’da, 20 Mart 1920 Darende’de ve diğer birçok yerleşim merkezlerinde işgallere karşı Müslüman Türk halkı gerekli tepkiyi ortaya koymuşlardır. Bu mitingler Tür insanının milli, manevi ve vatan sevgisi duygularını harekete geçirmiş, yılların savaş yorgunu Türk milletinin uyanışını hızlandırmış milli birlik ve beraberliği pekiştirmiştir. Yaşadığı köyü, kasabası veya şehri işgale uğrayanlar kendi yerleşim merkezinde, henüz işgale uğramamış yerlerin sakinleri de işgale uğrayan en yakın yerlerin yardımına koşmak suretiyle bu işgal güçlerine tepkilerini cesur bir şekilde göstermişlerdir.

Milli Mücadele’nin nasıl kazanıldığı, Türklüğü yok etmeyi amaçlayan emperyalist güçlere karşı milli şeref ve varlığın nasıl kurtarıldığını öğrenmenin tek yolu, bu mücadelenin önderi Atatürk’ün kendi kaleminden çıkan eserlerin ve dönemin diğer kaynaklarının bilinmesi ve okunmasıdır.

Milli Mücadele ile Mustafa Kemal Paşa’nın bir bütün halinde ele alınması konunun anlaşılması için elzemdir. Zira büyük hareketler ancak ve ancak liderlerle hedefine ulaşır. Bu yüzden Mustafa Kemal Paşa olmasa da Milli Mücadele kazanılabilirdi görüşünü taşıyanlar bu hareketi meydana geldiği dönem ve şartlar içinde tanımaları ve değerlendirmeleri halinde bu kanaatlerini değiştireceklerine inanıyoruz.

Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi gereğince cephelerde görevli diğer Osmanlı paşaları gibi İstanbul’a dönmüş ve saray yaveri kadrosunda yeralmıştır. Bu dönem Mustafa Kemal Paşa için ülkenin içinde bulunduğu şartları düşünme ve Payitaht’da olup bitenleri yakından görme ve yaşama imkânı bulması yönüyle önemlidir. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bulunduğu sırada Milli Mücadele’nin fikri temellerini atmıştır. Kendisi gibi cephelerden dönmüş olan silâh arkadaşları ile gizli-açık görüşmeler yapmak suretiyle onlarla Milli Mücadele’nin kaçınılmaz olduğu konusunda fikir birliğine varmış olduğunu görüyoruz. Ancak,bu hareketin başarılı olabilmesi için Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi gerekiyordu. Doğu Karadeniz bölgesindeki Pontus faaliyetleri ile ilgili olayları yerinde incelemek için gönderilecek ordu müfettişi olarak Mustafa Kemal Paşa’nın tercih edilmesinde Paşa’nın o tarihe kadar üstlenmiş olduğu görevlerdeki başarısı etkili olduğu gibi, diğer bazı faktörler de söz konusudur. Devlet ileri gelenlerinden birçoğu Milli Mücadele’nin kaçınılmaz olduğunu açıkça söyleyemeseler dahi buna inanıyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa, Samsun ve takiben Amasya’da geçtikten sonra orada yayınlamış olduğu genelgede Milli Mücadele fikrinin halka mal edilmesi görüşü hâkimdi. Bu genelde bu mevzuda atılmış ilk adım olması ve takiben Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin yapılması hasebiyle önemlidir.

Mustafa Kemal Paşa’nın başlatmış olduğu mücadele ülkenin içinde bulunduğu şartlar dolayısıyla halka mal olmakta gecikmemiştir. Anadolu’nun en ücra köşelerinde Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri kurulmuştur. Bu cemiyetler işgalleri protesto ederken bir yandan da kadın-erkek, genç-yaşlı her yaş ve meslekten insanın içinde bulunduğu Kuva-yı Milliye dönemi başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele düşüncesini Türk milletine mal etmiş; herkes düşüncesiyle, sözüyle, silahıyla, malıyla, canıyla Milli Mücadele hareketine katılmıştır. Bu hareketin dışında kalanlar ise bu akışa engel olacak konumda değildi. Artık Anadolu’da silâhlı mücadele başlamış ve Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bu hareketi yönlendirme görevini üstlenmişlerdi. Anadolu’da kurulan Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’un yayınlamış olduğu genelgedeki esaslara istinaden Türk insanının çoğunlukta olduğunu ispat amacına dayanıyordu. İstanbul’da kurulan Karakol ve Geçit teşkilâtları İstanbul’da kalarak Milli Mücadele’nin hayata geçirilemeyeceğine inandıkları için bu düşüncedeki insanların Anadolu’ya geçişini sağlama yanında İstanbul’daki silâh ve cephanelerin gizli yollardan Anadolu’ya taşınmasında son derece önemli bir görevi ifa etmişlerdi.

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da başlatılan bu hareketin yani Kuva-yı Milliye’nin yasallaştırılması, mücadelenin meşrulaştırılması için İstanbul’da toplanan Meclis-i Mebusan’a delegeler göndermiştir. Ancak burada Misak-ı Milli Kararları’nın alınması ve bütün dünyaya ilân edilmesi bahane edilerek İstanbul, İtilaf Devletleri’nce işgal edilmiş, Meclis-i Mebusan basılmış ve Misak-ı Milli kararlarının alınmasında rolü olan mebuslar (milletvekilleri) tutuklanmışlardır. Payitaht’ın işgali, meclisin dağıtılması olayı Anadolu’da Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri ve geniş halk kitlesi tarafından protesto edilmiştir. Artık Türk milletinin temsilcilerinin işgal altındaki İstanbul’da toplanamayacağı herkes tarafından kabul edilmiştir. Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa beyan etmiş ve Meclis’in Ankara’da toplanacağını, bunun için yeni seçimlerin yapılmasını, İstanbul’dan kaçıp, Ankara’ya gelebilen mebusların da iştirakiyle 23 Nisan 1920’de Meclisi Ankara’da toplamış ve bu yeni meclise Türkiye Büyük Millet Meclisi adını vermiştir. Anadolu’da başlatılmış olan Kuva-yı Milliye Haraketi’nin faaliyetleri TBMM’nin almış olduğu kararlarla meşruluk kazanmıştır.

Atatürk’ün hayatı ve faaliyetleri dikkatle incelendiğinde O’nun almış olduğu karar ve uygulamalarını, meşru zeminlerde yaptığı görülmektedir. Nitekim 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa, Türk Milli Mücadele Hareketi ve Türk İnkılâbı’nın istinat ettiği temel yasadır. Atatürk başlatmış olduğu Milli Mücadele hareketini anayasal bir temel üzerine bina etmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlatılmış olan Kuva-yı Milliye hareketi Anadolu’nun dört bir yanında düşmana karşı her türlü silahıyla mücadeleyi başlatmıştı. Ancak, başlatılan bu milli hareket işgalleri belli ölçüde durdurmuş, halkın yüreğine su serpmiş olmasına rağmen düşmanı söküp atamamıştı. Zira, mevzii ve bölgesel faaliyetlerle düşmanın Anadolu’dan atılması Misak-ı Milli’nin hedeflerine ulaştırılması mümkün görülmüyordu. Ayrıca bölgesel kuvvetlerin zamanla mahalli kuruluşlara zemin hazırlaması halinde milli birlik ve beraberliğin temini güçleşebilirdi. Tıpkı günümüzde Afganistan’da Sovyet işgaline karşı mücadele eden mücahit teşkilâtlarının Sovyet işgalinden sonra yaklaşık 10 yıldan beri birbirleriyle mücadele ettikleri gibi... Bu düşünceyle Kuvay-ı Milliye’nin düzenli ordu birliklerine dönüştürülmesi yoluna gidilmiştir. Bu değişimin teoride kolay ve gerekli olduğu kadar pratiğe geçirilmesi de o nispette güç olmuştur. Özellikle Topal Osman, Çerkez Ethem ve Çakırcalı olayı bu geçişin hangi güçlüklerle gerçekleştiğinin açık örnekleridir. Türk milletinin ordu - millet geleneğine sahip olması Kuvay-ı Milliye’nin nizami ordu şekline dönüşmesini sağlayan en önemli manevi etkendir.

Mustafa Kemal Paşa Kuva-yı Milliye’yi düzenli ordu birliklerine dönüştürdükten sonra hareketin merkezi Ankara olmuştur. Artık Milli Mücadele’nin hedefine ulaştırabilmesi için maddi ve manevi bütün kaynakların seferber edilmesi gerekiyordu. Bu kaynakların cinsi, miktarı, temin, taşıma, kullanma biçimi için TBMM’nin 7-8 Ağustos 1921’de almış olduğu “Tekâlif-i Milliye” kararları en güzel örnektir. Tekâlif-i Milliye kararları ile Türk insanından bedeli sonradan ödenmek üzere toplanmış olan giyim-kuşam, yiyecek ve ulaşım araçlarının cinsi ve miktarı o günkü Anadolu’nun iktisadi durumunu yani Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi şartlarda ve nasıl bir temel üzerinde kurulduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Bu özelliğinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne “Borcunu Milletine Ödeyen Devlet” tanımı uygun düşmektedir.

Atatürk. 5 Ağustos 1921 tarihinde TBMM’nin kararıyla Başkomutanlığa getirilmiş ve 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz ile işgalcilere son darbeyi vurmuş, 9 Eylül 1922 tarihinde de Batı dünyası adına Anadolu’daki işgali gerçekleştirmeye kalkışan davranışları insanlık onuru ile bağdaşmayan, cinayetlerin sorumlusu taşeron Yunan kuvvetleri geldikleri gibi, ama ayıplı olarak Anadolu’dan atılmışlardır.

Atatürk, 3 Ekim 1922’de Mudanya Konferansı’nı takiben 24 Temmuz 1923’de Lozan barış Antlaşması’nı gerçekleştirdikten sonra bütün dikkatini Milli Mücadele’nin askeri cephesindeki faaliyetle hemen aynı dönemde başlatmış olduğu dahili yönetime, 1300 yıl önce Türk Bilge Kağan’ın tarihi Türk yurdu Türkistan’da adını Türk budunundan alan Göktürk Devletin’den sonra ikinci olarak Atatürk, adı Türk olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Anadolu’da kurmuştur. Aralıksız 20 yıl devam eden savaşlar sebebiyle bitmiş tükenmiş Anadolu’nun insan kaynağını, yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarını harekete geçirmede de Milli Mücadele’de olduğu gibi başarılı olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin askeri mimarı bu aşamadan itibaren sivil mimar olarak birbirini takip eden ilke ve inkılâplarını hayata geçirmenin mücadelesini vermiştir. Bugün Türk insanı her türlü insan haklarına sahip, çağı yakalama mücadelesini veriyorsa bunu o gün atılan temellere, alınan kararlara borçludur. Türk insanı işadamı, sanat ve zanaat yapabiliyorsa, kendi mekteplerinde kendi dili ve kaynakları ile eğitim yapabiliyor, inancını inancının gereği inandığı gibi yaşayabiliyorsa hiç şüphesiz bunda Kuvay-ı Milli yani Milli Mücadele’nin birinci derecede rolü olmuştur. Biz Atatürk’ü ve O’nun mücadelesini bu manada anlıyor, O’nu yeni Türk Devleti’nin varlığının mimarı olarak tanıyoruz. Atatürk’ü Türk insanının milli ve manevi değerlerinden soyutlayarak anlamanın ve tanıtmanın Atatürk’e karşı yapılacak en büyük haksızlık olacağına inanıyoruz. Osmanlı, Türk ve İslâm fobisi için Atatürk şemsiyesini kullanarak milli, manevi ve tarihi değerlerimizi yok farz etmek ve bunları tehlike saymak Atatürk’ün fikirlerinde ve davranışında yer almadığı için Atatürk’e gönül verenlerde de olmamalıdır. Aksi halde Atatürk’ü bu fobilerle tanıma ve tanıtmaya kalkışmanın Atatürk’ü Atatürk’ten uzaklaştıracağı görüş ve kanaatindeyiz. Saygılarımla.



--------------------------------------------------------------------------------


NOT: Bu konferans Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı adına önce 11 Kasım 1996’da Kırıkkale Üniversitesi’nde daha sonra 16 Kasım 1996’da Gaziantep Üniversitesi’nde verilmiştir.

----------------------
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 37, Cilt: XIII, Mart 1997

25 Ağustos 2009 Salı

Türkiye nereye götürülüyor?

Türkiye Nereye Götürülüyor?

Hükûmet'in aylardan beri kamuoyunu hazırlamaya çalıştığı ve son birkaç haftadır da büyük bir heyecanla sunmaya başladığı "Kürt Açılımı" çok büyük kaygılara, ülkemizin ve milletimizin geleceği hakkında çok ciddî endişelere yol açmağa başlamış bulunmaktadır.

Bu kaygı ve endişelerin, özet olarak, şu kaynaklardan beslendiğini söyleyebiliriz:

1: Hükûmet'in, henüz bugüne kadar, yazılı ve görsel yandaş medya(sı)nın da görülmemiş bir propaganda gücü ile destek verdiği bu "azametli proje"nin mahiyeti hakkında birtakım kapalı ifadeler dışında el ile tutulur ve ümit verici hiçbir şey açıklamamış olması bu endişeleri artıran en büyük âmil olmaktadır.

Gerçekten de, nedir her gün, "bu fırsatı kaçırmamalıyız" diye, Türkiye'yi selamete çıkaracağı propagandası yapılan, şu "Kürt Açılımı" ve tam olarak ne anlama gelmektedir?

Ne yazık ki, henüz bu kadar önem atfedilen bu konuda aydınlanmış birşeyler görülmüş değildir; hattâ bilakis tam aksine: Şu âna kadar hemen her şey meçhullerin ürpertici karanlığına gömülü bulunuyor.

2: Ancak, bugüne kadar, asıl mahiyeti tam olarak açık bir yüzle topluma sunulmayan bu projenin önceki safhaları ve proje mimarlarının cemaziyelevvelleri göz önüne alındığında, propaganda edilenin aksine, Türkiye'yi selamete çıkarmak bir yana, geleceğimizi karartacağı yönünde ümitsiz beklentiler doğmaktadır. Nitekim, bu konuda, Hükûmet yandaşı basın-yayın organlarının, köşe yazarlarının kamuoyunu ısındırmağa çalıştığı ana fikrin, veremi göstererek sıtmaya razı etmek misali, Türk kamuoyunu "terör"ü ve "akan kan"ı göstererek, federasyonlaştırılmaya razı etmek olarak özetlenebileceği izlenimi gün geçtikçe kuvvet kazanmaktadır.

3. Bu karanlık fikrin oluşmasındaki en büyük âmillerden birisi de, hiç şüphesiz, ileriki sayfalarda daha detaylı olarak açıklayacağımız gibi, DTP'lilerin ve PKK sözcülerinin, Hükûmet'in bu tavırlarından cesaretlendiği çok açıkça belli olan, gün geçtikçe, daha da pervasızlaşan kaba meydan okumalarıdır.

İşte bu noktada sorumuz şu olmaktadır:

Türkiye nereye götürülüyor?

I. I

Türkiye hiç de iyi bir yere doğru götürülmüyor.

Gerçekten de, Türkiye hiç de iyi bir yere doğru gitmiyor/götürülmüyor.

Bir kere ve herşeyden önce, "terör bitsin ve akan kan dursun" sloganıyla yola çıkmanın, kamuoyuna yönelik propagandanın bu slogan üzerine oturtulmanın, bir tür psikolojik çöküş olduğu gözlenmektedir ki onun da özeti şudur: Türkiye Devleti, 200.000 kişilik emniyet gücüne, 700.000 personeli, binlerce tankı, topu, uçağı, helikopteri ve tecrübeli subay /astsubay kadrosu ve iyi eğitimli askerleri ile dünyanın beşinci ordusu olan silahlı kuvvetlerine rağmen, bir terör örgütünün karşısında pes etme noktasına gelmiş, dağlarda dolaşan birkaçbin militanı "kılıç çeken kılıçla düşürülür" atasözü uyarınca kılıçla düşüremediği için şimdi onunla masaya oturmaya çalışmaktadır.

Gerçek bu mudur?

Türkiye bu kadarcık mıdır?

Hayır!

Elbette hayır!

Türkiye bu kadarcık değildir, sadece kötü yönetilmektedir, hem de çok kötü; hepsi bundan ibarettir.

I.II

Hükûmet gerçekte ne yapıyor ve nerede hata yapıyor?

Çok kısaca özetleyelim;
Hata en başından beri yapılmakta ve gün geçtikçe daha daha büyütülmektedir.

Şöyle ki;

I.III

Türkiye bir "Etnik Harman" mı?

Sayın Erdoğan, başbakanlığının başlangıcından beri, sık-sık, "mozaikçi" sözde aydınların jargonlarını kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı makamında bulunmak ile bağdaştırılamaz bir şekilde, Türkiye'nin bir "etnik harman" olduğu vurgusunu sık-sık tekrarlayıp durmuştur. Nitekim, Sayın Erdoğan, daha henüz Başbakanlığının altıncı ayında, Türkiye'de otuzaltı kadar etnik grubun varlığını gündeme getirmişti. Bizzat Başbakan'ın kendisinin de siyaseten çatıştığında açıkça ve çok sert bir şekilde hedef almaktan çekinmediği, ama şimdi sarmaş-dolaş olduğu "mâlum" medyanın sık-sık bahse konu ettiği bu etnik gruplar, sahici sosyolog mu istihbaratçı mı olduğu bilinmeyen Peter Alford Andrews'ın 1989 tarihli Ethnic Groups in the Republic of Turkey (Türkiye Cumhuriyeti'nde Etnik Gruplar) adlı ve bu sayıyı 50'ye çıkardığı kitabında söz konusu ettiği ve aşağıda tam listesini verdiğimiz sağlıksız, sığ bilgilere dayanmaktadır:

1) Sünni Türkler 2) Alevi Türkler 3) Sünni Yörük Türkler 4) Alevi Yörük Türkler 5) Sünni Türkmenler 6) Alevi Türkmenler 7) Alevi Tahtacılar (Türkmen) 8) Alevi Abdallar (Türkmen) 9) Şii Azeri Türkler 10) Karapapak Azeri Türkler 11) Uygurlar 12) Kırgızlar 13) Kazaklar 14) Özbekler 15) Özbek Tatarları 16) Kırım Tatarları 17) Nogay Tatarları 18) Balkarlar (Türk) 19) Kumuklar (Türk) 20) Bulgaristan göçmenleri 21) Diğer Balkan ülkelerinden gelen göçmenler 22) Dağıstan göçmenleri 23) Sudanlılar 24) Estonyalılar 25) Sünni Kürtler 26) Alevi Kürtler 27) Yezidi Kürtler 28) Sünni Zazalar 29) Alevi Zazalar 30) Ossetler 31) Ermeniler 32) Hemşinliler 33) Arnavutlar 34) Kuban Kazakları 35) Ruslar (Melokanlar) 36) Polonezler 37) Çingeneler 38) Hıristiyan Rumlar 39) Rumca konuşan Müslümanlar (Türkler) 40) Almanlar 41) Sünni Araplar 42) Alevi Nuseyri Araplar 43) Hıristiyan Araplar 44) Yahudiler 45) Süryaniler 46) Keldaniler 47) Çerkesler 48) Çeçen ve İnguşlar 49) Gürcüler 50) Lazlar.

Şimdi bu listedeki sahteliklere ve yanlış yönlendirmelere bir göz atalım:

1: İlk 20 grubu oluşturan "etnisiteler"in hepsi de Türktür. Bilimden hiç nasip alamadığı belli olan Andrews, Sünni Türkler'i, Alevi Türkler'i, Sünni Yörük Türkler'i, Alevi Yörük Türkler'i, Sünni Türkmenler'i, Alevi Türkmenler'i, Alevi Tahtacı Türkmenler'i, Alevi Abdal Türkmenler'i, Şii Azeri Türkler'i, Karapapak Azeri Türkler'i, Uygur Türkleri'ni, Kırgız Türkleri'ni, Kazak Türkleri'ni, Özbek Türkleri'ni, Özbek Tatar Türkleri'ni, Kırım Tatar Türkleri'ni, Nogay Tatar Türkleri'ni, Balkar Türkleri'ni, Kumuk Türkleri'ni ayrı ayrı etnisite yaparak "Türk"ü buharlaştırmış, buna ezici çoğunluğu da yine Türk olan Bulgaristan göçmenlerini dahil etmekten haya duymamıştır.

2. Ayrıca, "Rumca konuşan Müslümanlar" dediği Doğu Karadeniz'li Türkleri de ayrı bir etnik grup olarak kayda geçrimiştir.

3. Sünni Kürtler, Alevi Kürtler, Yezidi Kürtler'in de hepsi ayrı ayrı birer etnisite olarak kabul edilmiştir.

4. Keza, Arap asıllı yurttaşlarımız da, etnik grup sayısını abartmak gayesiyle, Sünni Araplar, Alevi Nuseyri Araplar ve Hıristiyan Araplar olarak üç ayrı kısma taksim edilmiştir.

5. Sayıları birkaç bini bulan veya bulmayan Almanlar, daha da az olan Ossetler, Polenezler ve Ruslar, sayıları en fazla birkaç onbin olan Çeçenler ve İnguşlar, ve ayrıca, sayıları en fazla birkaç yüzbini bulan Lazlar da bu listeye eklenerek, Türkiye, tam bir etnik mozayike dönüştürülmüştür.

İşte, Sayın Başbakan'ın fikren beslendiği sözde aydınların baş bilgi kaynağı sözde büyük etnolog Bay Andrews'ın komik "bilimsel" (?) listesi.

Halbuki, bu konudaki en güvenilir eserlerden olan, Raymond G. Gordon, Jr.'un editörlüğünde yayınlanan, dünyadaki 6.912 dilin ülke-ülke listesinin verildiği 1272 sayfalık Etnolog: Dünya Dilleri isimli kitabın "Türkiye'nin Dilleri" (Languages of Turkey) başlıklı bölümünde ise vazıyet şöyledir:

Türkçe konuşanlar, 1987 sayımında toplam 46,278,000 kişi olan nüfûsun %90'ını oluşturmaktadır. Kitapta "Kurmanji" (Kırmançi) olarak zikredilen - ki doğrusu da budur - Kürtçe'yi konuşanlara gelince: 1980'de toplam 6.500.00 kişi; bunların ise sâdece 3.950.000'i (%60) Kürtçe'yi (Kırmançi'yi) "birinci dil" olarak kullanıyor, geriye kalan ve %40'lık dilimi oluşturan 2.050.000 kişinin ise birinci dili Türkçe.

Buna göre, yine soralım:

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na bu gibi davranışlar yakışıyor mu ve bu şartlar altında Sayın Başbakan'ın mahiyetini ilâhî sır gibi kamouyundan gizlediği "Kürt Açılımı" güven verebilir mi?

I.IV

Sayın Başbakan Ermenilere ve Ermenicilere koz vererek ne yapmak istemiş olabilir?

Yine Sayın Başbakan'ın, Türkiye'nin, içerideki ajan kılıklı sözde aydınlar güruhunun da sonsuz katkılarıyla, dört bir yandan tazyik altına alınarak üzerine yapıştırılmak istenen Ermeni Soykırımı sahtekârlığı rüzgârlarının sert estiği, "özürlü aydınlar"ın "özür dileme" terörü estirdiği çok yakın bir zamanda, bu yılın Mayıs ayında, şunları söylemiş olduğunu her halde kimseler unutmuş olamaz:

"Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Aklı selimle bunlar düşünülmedi. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi. Bu hatalara zaman içerisinde, zaman zaman biz de düştük. Ama aklı selimle düşününce 'şuralarda ne gibi yanlışlar yaptık' diye şöyle bir başımızı iki elimizin arasında aldığımızda hakikaten ne yanlışlar yapmışız diyorsunuz."

Hiç düşünmek dahi istemiyoruz elbette, ama yoksa Sayın Başbakan, istemeden de olsa, Ermeni Soykırımı, Mübâdele ve 6-7 Eylül gibi konularda Türk kamuoyunu hazırlama antrenmanları mı yapıyor diye akıllara da gelmiyor değil. Olabilir mi böyle bir şey? Rüyada görmek bile inme indirir insana!

Tabiî ki biz bunu mümkün görmüyoruz, görmek de istemiyoruz, ama yine de ister istemez sormak gerekiyor:

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na bu gibi davranışlar yakışıyor mu ve bu şartlar altında Sayın Başbakan'ın mahiyetini hâlî sır gibi kamouyundan gizlediği "Kürt Açılımı" sizlere güven veriyor mu?

I.V

Sayın Başbakan daha üç ay evveline kadar DTP'yi PKK ile özdeş sayıyordu; lâkin...

Başbakan Sayın Erdoğan'ın, bundan yaklaşık üçbuçuk yıl kadar evvel, 2006'nın Nisan ayında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün, terörün küresel ölçekte tanımının yapılmasına ilişkin yaklaşımından hareketle Türkiye için 'terörün tanımı yapılmalı' diyen DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk'ü eleştirirken, "Elde silahla dolaşmaya gerek yok. Silahsız gelirsin, masada her şeyini konuşursun" demiş olduğunu da her halde unutmuş olamayız. İmdi, burada ilk anda bir güven duygusu sarıyor olsa da hemen akabinde yine aynı rahatsızlığı inceden inceye hissetmemek kabil olmuyor: "Silahsız gelirsin, masada her şeyini konuşursun" demenin daha anlaşılır bir dille ifadesi, "silahı bırak masaya gel" demekten başkası mıdır? Yine elbette Sayın Başbakan'ın böyle birşeyi kastettiğini söylemek istiyor değiliz; nitekim, daha sonra, kendisinden, bu sözlerini tavzih etmelerini isteyenlere vermiş olduğu cevaptaki "Hiçbir yere evirip çevirmesinler. Bunlara kalkıp kılıf uydurmaya gayret etmesinler. Bizim alçaklarla, canilerle, hainlerle oturup konuşacak meselemiz yoktur. Çok net söylüyorum. PKK terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin masaya oturması söz konusu olamaz. Kimse bunu evirip çevirip bir yerlere çekmesin. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak da Tayyip Erdoğan hiçbir zaman böyle bir mesaj vermez. Benim mesajım, PKK terör örgütünün silahlı eylemcileri ve silahlı teröristlerini terörist olarak ilan etmeyen, onlarla bağını koparmayanlara yöneliktir." ifadeleri de yüreklere su serpiyor; serpiyor ama, yine de Sayın Başbakan'ın bu gibi konuşmalarının belli bir risk taşıdığı da inkâr edilemez.

Şöyle ki: Aslında, Sayın Başbakan, "onlarla bağını koparmayanlar" derken, dolaylı olarak, DTP'lilerin PKK ile bağını da kabul etmiş olmaktadır.

Öyle ise, bu takdirde, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı olarak, niçin, Türkiye'ye karşı yirmibeş yıldır silahlı isyanda bulunan, sivil, asker, her kesimden onbinlerce canı katleden, ormanlarımızı yakan ve ülkemize ölçülemez boyutlarda ağır mâlî kayıplar verdiren PPK terör örgütü ile fiilen bağı bulunduğunu dile getirdiği DTP'nin, işbu yasal görünüşün atındaki yasadışılığını açıkça ortaya koyarak hukukî süreçleri başlatmadığını sorduğumuzda yine aynı zehir soru kaşrımıza çıkmaktadır: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na bu gibi davranışlar yakışıyor mu ve bu şartlar altında Sayın Başbakan'ın mahiyetini hâlî sır gibi gizlediği "Kürt Açılımı"na ne kadar güven duyulabilir?

Bu, gerçekten de çok ciddî ve çok ağır bir soru; zira, aşağıda biraz mufassal olarak göreceğimiz gibİ, Sayın Başbakan, dün bu gibi sözleri sarfettiği DTP hakkında, DTP hiç ama hiç çizgisini değiştirmeyip hattâ bilakis daha da radikalleştiği halde, "biz DTP'yi PKK ile aynı görmüyoruz" diyerek önceleri kapılarını kapattığı DTP'yi, birden bire "demokrasinin vazgeçilmez unsuru" olarak nasıl kabul ettiğini hâlâ izah edebilmiş değildir.

I.VI

Yoksa, "Abdullah Öcalan" ve "15 Ağustos Faktörü" mü?

Sayın Başbakan'ın büyük umutlar pompalayarak ortaya attığı "Kürt Açılımı"nda ciddî rahatsızlıklara yolaçan en can sıkıcı gelişmelerden birisi de, terörist elebaşı Abdullah Öcalan'ın 15 Ağustos tarihinde açıklayacağını bildirdiği "Yol Haritası" meselesidir.

Bir defa ve herşeyden evvel, artık kanıksanan en kahredici hususlardan birisi, mahkûm olmuş bir teröristbaşının, hapishanesinden hâlâ nasıl olup da örgütünü yönettiğidir. Burası nasıl bir ülke oldu ey halkım? Bu hükûmet devrinde herşeyin öylesine cılkı çıktı ki, hiçbir şeyin ciddiyeti kalmadı: Hıyaneti tescillenmiş bir cani elebaşının normal bir siyasî parti lideri gibi kanlı örgütünü nasıl olup da yönetmeye devam ettiğini sormak kimsenin aklına gelmediği gibi, aynı şahsın, Hükûmet'e "yol haritası" tavsiyesinde bulunmasını da kimseler yadırgamaz oldu.

Değil ki bir devlet, bir aşiret ciddiyeti ile dahi telifi mümkün olmayan ikinci bir husus da, Hükûmet kanadından bugüne kadar henüz, terörist elebaşının "Yol Haritası" karşısında, dik bir duruşla, "o haddini bilmez de kim oluyormuş" şeklinde bir açıklamanın hiç gel(e)memiş olması; öyle görünüyor ki, hiç de gelemeyecek!

Yoksa??

Yoksa, Hükûmet, "Yol Haritası"na hazırlık mı yapıyor?

O zaman aynı soruyu sormayalım mı yine:

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na ve O'nun başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'ne bu gibi davranışlar yakışıyor mu ve bu şartlar altında Sayın Başbakan'ın mahiyetini hâlî sır gibi kamouyundan gizlediği "Kürt Açılımı"na güven duymaya devam edebilir miyiz?

II

"Kürt Açılımı" Sürecindeki Tehlikeli Stratejik Hatalar

Şimdi meselenin asıl can damarına biraz daha yaklaşalım ve şu soruyu soralım:

"Kürt Açılımı" terimi ne kadar sağlıklı, ne kadar doğrudur?

Hiç de değil; tümüyle sakat. Çünkü böyle bir terim, daha işin başında, zımnî olarak ülkemizin bölünme sürecinin Hükûmet tarafından peşinen kabul edilmiş olduğunun işaretini vermektedir. Zira, DTP ve onun önceki şekilleri olan farklı adlardaki bütün siyasî partiler, aynen PKK gibi, etnik temelli bir siyâsî mücâdele vermektedirler. Öyle ki, bu partiler ve şahıslar için Türkiye'nin diğer bütün problemlerinin hiçbir kıymeti bulunmamaktadır; varsa etnik siyaset, yoksa etnik siyaset.

İmdi bu vazıyette, Hükûmet'in, şeklen dahi olsa gizlemeye lüzum görmeyecek kadar Türk kamuoyunu cidiye almadığını ortaya korcasına, açıkça "Kürt" ismi ile bir açılım projesini ortaya atması, bilerek veya bilmeyerek, etnik temelli bir siyâsî mücâdeleyi kabul etmesi demek, bu sakatlığı içine sindirmesi, hattâ belki de benimsemesi demektir; doğrusu, Türkiye'yi bir etnik harman olarak gören kişilerden hiç de beklenmeyecek şeyler değil bunlar.

İmdi bu proje, bir kere ismi ile sabıkalı; zira, daha açıkçası, böyler bir proje, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt asıllı vatandaşlarının öncelikle ve sadece "vatandaş" kimlikleri ile değil, etnik kimlikleri ile örgütlenmelerinin meşrûlaştırılması demektir ve bu da bal gibi bölücülüktür; başka hiçbir şey değil.

Çünkü:

1: Bu takdirde, yani Kürtler "Kürt" olarak örgütlendikleri takdirde, Türkler de "Türk" olarak örgütleneceklerdir, hattâ belki de örgütlenmeleri gerekecektir ve böylece, ülkemizde siyâsî örgütlenmeler, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma temelinden saparak, Türk-Kürt şeklinde etnik temele kaymış olacaktır ve herhalde PKK'nın istediği de bundan başkası değildir. O zaman gelsin "Türk Partileri", gelsin "Kürt Partileri"; ne âlâ, değil mi? Böylelikle, Türkiye'de ortak payda diye birşey kalmayacak ve.. herhalde, "Türk Bölgeleri" ve "Kürt Bölgeleri" de oluşacak; arkasından gelsin..

2. Halbuki, bir ülkenin vatandaşlarının "vatandaş" kimliği hâricinde bir başka kimlikle politik arenaya girmesi, aynı ülke içinde, siyâsî irâdeleri birbiriyle çatışabilen "farklı halklar" yaratmak demektir ki bunun sonucu da kaçınılmaz olarak "farklı siyâsî talepler" olacaktır haliyle ve en nihayetinde, bu farklı kimliklere, sayın Başbakan'ın buyurmuş olduğu "diğer" etnik kökenler de girince, Türkiye, dünya siyaset literatüründe, "otonomiler devleti" veya "bölgeli devlet" olarak geçen, üniter yapısı tamamen dağılmış, hiçbir bakımdan bütünlüğü tamamiyle dağılmış ve her adımında daha fazla dağılmaya doğru giden, İspanya gibi bir ülkeye dönüşecektir ki bu da PKK'nın istediği birşeydir zaten; velev kansız, velev kanlı, bunlar da endişeleri büyütmektedir, zira bu iş karakolda biter, yani, gelsin Yugoslavya Modeli.

3. İş işten geçmeden, vurgu ile ve ısrar ederek belirtmekte fayda görmekteyiz ki, takip edilen bu yol, hayırlı bir yol değildir. Zira, üniter bir devlette, o ülkenin vatandaşlarının "vatandaş" kimliği dışında başka hiçbir kimlikle siyâset arenasına girmeleri kabûl edilebilir olamaz; ne bir etnik birim, ne dinî veya seküler cemaat, ne mezhep, ne aşîret ve ne de başka birşey. Hiçbir siyâsî parti ve hiçbir milletvekili hiçbir aşireti, hiçbir dinî veya seküler cemaati, hiçbir mezhebi temsil edemez, aksi hâlde buradan "politik feodalleşme" çıkar ve ülke bütünlüğünü kaybeder, çatallaşır ve dahi bir Türk atasözünde dendiği gibi, çatal kazık yere girmez; yani, ülkenin bütünlüğünün kaybolmasıyla geleceği de kaybolur.

O halde, yine soralım:

Sahi, Sayın Başbakan'ın planı nedir?

Kimse tam olarak bilmiyor, ama tavrı da hiç güven vermiyor.

4. Evet: Güven vermiyor, çünkü, Sayın Başbakan'ın, 2007'nin Temmuz'unda, Niğde'de yaptığı bir konuşmasında, DTP'lileri kastederek söylemiş olduğu aşağıdaki beş cümleden oluşan yüksek orandaki riskli ifadeler hâlâ rahatsızlık yaratmağa devam ediyor:

"Teröre 1984 yılından beri ciddi bedeller ödedik. Çok sayıda vatandaşımızı kaybettik. Derdiniz özgürlükse gelir demokratik sistem içinde Meclis'te yaparsınız. Kürt kökenli vatandaşlarımın temsilcisi PKK terör örgütü olamaz. Şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklardaki asalet ve vakarımızı kimse zedeleyemeyecektir."

"Ne var bu sözlerde" denebilir; denmemelidir, çünkü, herşey bir yana, son cümle çok tehlikeli gelişmeleri işaret ediyor: "Kürt kökenli vatandaşlarımın temsilcisi PKK terör örgütü olamaz."

PKK hiç kimsenin temsilcisi olamaz, ama, DTP de olamaz, bir başkası da; çünkü, bir kere daha ve vurgu ile belirtelim ki, her siyâsî parti bütün ülkenin ve bütün milletin partisidir, velev ki farklı seçmen tabanı olsa dahi – ki olması da normal ve tabiîdir; kezâ her milletvekîli de esas olarak "milletin vekili"dir, sâdece belirli bir bölgedeki seçmenler tarafından seçilmiş olsa da, sâdece ve yalnız ve münhasıran ne o bölgenin ve ne de o seçmenin temsilcisidir.

İmdi, burada bahse mevzû ettiğimiz "belirli bir seçmen kitlesi", kendisini, ülkenin "diğer" kısımları ile ve "diğer" insanları ile yabancılaşmış gören, yolu onlarla kesişen farklı siyâsî talepleri olan "siyâsî halk" olmadığı gibi, "belirli bir bölge" de, bu ayrışmış ve farklılaşmış siyâsî cemaatin münhasıran kendisine âit gördüğü, "ülke içinde başka bir ülke" addettiği bir toprak değildir. Ne var ki, belirli bir siyâsî partinin belirli bir etnik kitle adına siyâsî arenaya girmesine rızâ gösterildiği takdirde bütün bu saydıklarımızın tamâmı da ardı sıra kendiliğinden gelecektir ve o takdirde böyle bir sivil siyâsî parti ile, bu gayeye yönelik olarak silâha sarılan bir örgüt arasındaki fark da, metod farkından başkası olmayacaktır; bugüne kadar olduğu ve bugün de olmaya devam ettiği gibi, ve dahi, DTP'nin bütün yetkililerinin de hiç çekinmeden bağıra bağıra ilan ettiği gibi. .

Bu vazıyete göre: Sayın Başbakan bu ülkenin Kürt vatandaşlarının, kendilerini artık ayrışmış ve farklılaşmış bir "halk", bir "siyâsî halk", başka gelecek tasavvurları olan, kendi kaderini kendisi tayin etmeye kararlı bir siyâsî topluluk olarak gördüklerini ve ayrışmış ve farklılaşmış siyâsî taleplerini kabûl ediyor ve "PKK bu ayrışmış ve farklılaşmış kitlenin temsilcisi olamayacağına" göre, O'nun yerine bu ayrışmış ve farklılaşmış kitlenin temsilcisi olarak saydığı işbu "sivil örgüt"e, bu mes'eleyi Meclis'in çatısı altında silahsız halletmeyi teklîf ediyor demektir.

Bu ise, yine yukarıda söylemiş olduğumuzdan başkası olmuyor maaalesef:

"Silâhı bırak, masaya gel".

Eğer sayın Başbakan aynen bunu demek istiyorsa, o zaman hangi ülkenin başbakanı sıfatıyla bu sözleri sarf ettiğini çok tutarlı bir şekilde açıklaması, değilse, o takdirde usûlüne de uslûbuna da daha dikkat etmesi gerekir. Biz öyle bir niyeti olmadığını düşünüyoruz, düşünmek istiyoruz; ama yine de aynı soruyu sormadan edemiyoruz:

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na ve O'nun başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'ne bu gibi davranışlar yakışıyor mu ve bu şartlar altında Sayın Başbakan'ın mahiyetini hâlî sır gibi kamouyundan gizlediği "Kürt Açılımı"na güven duymaya devam edebilir miyiz?

Doğrusu biz duyamıyoruz; çünkü Sayın Başbakan affedilemez strateji hataları yaptı ve yapmaya da devam ediyor ve de bilinmelidir ki, stratejide yapılan hatalar ise taktik manevralarla telafi edilemez.


III

Sayın Başbakan ve Hükûmet, Türkiye'nin Kontrolünü Kaybediyor

III.I

Kürtçülük Açıkça Meydan Okuyor

İşin doğrusu şu ki, Türkiye artık kontrolden çıkma sınırına gelmiş bulunmaktadır. Sayın Başbakan ve hükûmeti, bugüne kadar bu meselede takip etmiş oldukları sağlam bir felsefî altyapıdan mahrum, istikrarsız, sallantılı, bölücülüğü cesaretlendiren politikaları ile inisyatifi elinden kaçırmış bulunmaktadır.

Yukarıda bahsettiğimiz, devlet ciddiyeti ile bağdaştırılması mümkün olmayan, teröristbaşının İmralı'daki hücresinden nasıl olup da kanlı örgütünü yönetmesine izin verildiğinin akıl almaz bir gaflet olduğunu hatırlatarak, bu noktada, "böyle bir ciddiyetsiz politikanın ülkeyi derleyip toparlamaya ve selamete çıkarmaya muvaffak olabileceğine inanıyor musunuz" diye sorduğumuzda, müfrit partizan olunmadığı takdirde, "evet" cevabının imkânsız olacağına dikkat çekmek isteriz.

Şüphesiz bu kontrol kaybının başlangıcı Sayın Erdoğan'ın iktidarından daha evvelce başlamıştı ve üçbuçuk yıllık üçbaşlı DSP-MHP-ANAP Koaliyon Hükûmet zamanında, Abdullah Öcalan'ın kesinleşmiş idam cezasının ayak sürüyerek müebbede dönüştürülmesini ve avukatları aracılığıyla örgütü ile temasa geçerek yeniden liderliğini korumağa muvaffak olduğu unutmuş bulunmuyoruz elbette; unutmadık ama Sayın Erdoğan'ın ardarda gelen hükûmetleri bunun çok ötesine geçti, adetâ bütün sınırları ortadan kaldırdı, iyiden iyiye yüz-göz olunmaya, ve süreç de, gün geçtikçe devlet onuru ve ciddiyeti ile büsbütün bağdaşmaz bir hâl almaya; PKK'nın "yasal" (?) uzantısı ve TBMM'deki sözcüsü olan DTP'nin yöneticileri ve milletvekilleri ve TBMM dışında da belediye başkanları ve diğer partililer, Hükûmet'in bu ciddiyetten uzak tavrından cesaret alarak git-gide daha pervasızlaşmaya, git-gide gerçek niyetlerini daha bir fütursuzca ortaya sermekten ve bütün Türkiye'ye meydan okumaktan çekinmez hâle gelmeye başladılar. Şüphesiz, El-İttihad gazetesinde kaleme aldığı "Irak'taki Amerikan İşgali Kürt Sorununu Diriltti" başlıklı yazısında, Abdülvehhab Bedirhan'ın dediği doğrudur: "ABD işgali Kürt sorununu, bağımsız bir Kürt oluşumunu yapılandırarak yeniden ortaya çıkardı." [Türkçe çeviri: Radikal., 4 Kasım 2007]. Ancak, ne var ki, daha birkaç sene önce Türk pasaportu ile dolaşan Barzani'nin boyuna posuna bakmadan, "Türkiye Kürdistan'a girerse burayı onlara mezar yaparız", "Türklere bir kedi bile vermeyiz" şeklindeki meydan okuyan kabalıkları ve Türkiye içinde irredandist politikalar takip etmeye başlaması karşısında Hükûmet'in çekingen, cesaretsiz tavrı, bölücü Kürtçülüğün, "Irak'ta olan neden Türkiye'de de olmasın" diye daha yüreklenmesine de yolaçmış ve tırmana tırmana bugüne kadar gelinmiştir.

Fakat, sürecin bu hâle gelişinin dönüm noktası, 22 Temmuz 2007 seçimleri olmuştur. Nitekim, Kürtçü bölücülük, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden bu yana geçen iki yıl zarfında, o vakte kadar geçen yirmiüç yılda aldığından çok daha fazla mesâfe almış, çok daha ilerilere uzanmış bulunmaktadır.

Ancak, 29 Mart 2009 seçimlerinden sonraki gelişmeler daha da yüksek boyutlara vâsıl olmuş bulunmaktadır, öyle ki artık iş, göz göre-göre, alenen kaba meydan okumalara ve hattâ tehditlere dökülmeğe bile varmış bulunuyor. Nitekim, bu son seçimlerin hemen akabinde, DTP Milletvekili Pervin Buldan,

"Biz Kürdistan'ının sınırlarını 29 Mart seçimlerimde çizdik. Biz bu yola baş koyduk baş bir yana leş bir yana. Biz canımızı bu halka adamışız. Bu hükümetin aklını başına toplaması lazım bu halkın taleplerini dinlemek zorunda Siz kabul etseniz de etmeseniz de bu coğrafyada Kürt'ler yaşıyor ve bu coğrafyanın adı Kürdistan'dır. Bu gün bu halkın iradesi sayın Abdullah Öcalan'dır."

şeklinde pervasızca meydan okuduğunda hiçbir makam ve merciden çıt çıkmadı; halbuki taşıdığı "milletvekili" sıfatıyla TBMM'de ettiği yemine ihanet eden bu kişinin tek bu tavrı bile, DTP'nin kapatılması için yeter de artardı bile, lâkin, Hükûmet tarafından, sanki hiçbirşey olmamış gibi davranıldı ve bu durum bugün de aynen öylece devam edip gidiyor.

***

Hâl ve gidiş gerçekten de çok hahatsızlık veriyor ve tırmanarak vermeye de devam ediyor; nitekim, Hükûmet'in âciz politikaları sonucunda cüretlerini iyiden iyiden iyiye artıran birçok Kürtçü tarafından, zaman-zaman, "burası sizin aslî topraklarınız değil, bizim; siz gelmeden önce de biz burada vardık. Orta-Asya'dan gelip topraklarımızı işgal ettiniz, bin senedir işgal altında tutuyorsunuz; artık sıra bize gelmeli ve geldi de" dendiği vaki olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun bazı yerlerindeki Türklere "artık bu toprakları terkedin" şeklinde tazyiklerde ve tehditlerde bulunulmaya başlanıldığı da işitilmektedir.

***

Burada, Hükûmet'in âcizliğinin ne gibi vahim gelişmelere yol açmaya başladığını bir kere daha görmekteyiz. Şöyle ki; elbette işlerin bu noktaya gelmesini hiç ama hiç istemeyiz, bizler, neticede aynı vatan toprağını bin yıldır paylaşan, aynı kıbleye dönen, müşterek aileler kurmakta bir beis görmeyecek kadar yakınlık hissetmiş ve PKK'nın bütün tahriklerine mukabil toplum tabanında bir çatışmaya girmemiş, bu mübarek toprakların Türk ve Kürt asıllı yurttaşlarıyız ve yine de herşeye rağmen böyle bir kaba ve pervasız meydan okumanın, yurttaşlarımız, mesai ve asker arkadaşlarımız, hısım ve akrabalarımız, komşularımız olan Kürt asıllı "kardeşlerimiz" arasında ciddî taraftar bulacağını düşünmüyoruz, düşünmek de istemiyoruz bile; ne var ki, meydan okumaya da, yeri geldiğinde, daha üst perdeden meydan okuma ile ve herşeyi göze alarak cevap vermekten de çekinmeyerek, kerhen de olsa, şu cevapları verebileceğimizin bilinmesini de zaruret addederiz:

1. Biz Türkler, bu toprakları Kürtlerden veya bir başkasından değil, Doğu Roma İmparatorluğu'ndan bilek gücü ile aldık ve muhteşem Malazgirt'ten kısa bir müddet sonra, Haçlı seferleri ile birlikte de bütün dünyaya "Türkiye" olarak tanıttık. Bu mübarek topraklar, bin yıldır, dost düşman herkes tarafından bu adla tanınır: Türkiye! Ve bilinmelidir ki, bundan sonra da yine bu adla anılacaktır ilelebed: Türkiye!

2. Bu topraklar, yani Biz Türkler'in ananımızın ak sütü gibi "helâl vatanımız" Türkiye'yi elimizden almak isteyenler çok oldu; her defasında faturasını sonuna kadar ödedik ve buraları bizden koparmak isteyenleri bu topraklara gömdük.

3. Bianeanaleyh, hiç ama hiç kimsenin, bir kere daha, böyle bir çılgınlığı tecrübe etmemesini tavsiye ederiz.

***

Tabiatiyle, meydan okumalar her zaman böylece kaba bir şekilde olmuyor; daha sofistike, ama daha etkili ve daha zekice olanları da var ve onları da "Kürt elitleri" yapıyor, ODTÜ'den Mesut Yeğen gibi ["Kürt Meselesi: Niye Var?"., Radikal 2., 14 Haziran 2009]

Kürt meselesi, Kürt yurttaşların kahir ekseriyetinin Cumhuriyetin ulus fikrine itiraz ediyor olmasından başka bir şey değil. Malum, bu itiraz bugünün işi de değil. Neredeyse yüz senedir Kürtler itiraz ediyorlar maruz bırakıldıkları ulusal çerçeveye; bildikleri, kullanabildikleri bütün yollarla hem de. Bugünü farklı kılansa şu: Kürtlerin ulusal çerçeveye itirazı, ulusal çerçevenin yenilenmesi için yaptıkları çağrı artık seçmen davranışında bile hemen göze çarpacak ve dahası Cumhuriyeti sürekli bir istikrarsızlık durumuyla başbaşa bırakacak denli açık ve kuvvetli.

.../....

Şimdi soru şu: Sözü edilen ulusal çerçeveye Anadolu'da meskun 'hemen herkes' davet edilmişken niye ve nasıl oldu da bir tek Kürtler bu davete icabet etmedi, etmiyor? Biraz ironik biçimde soracak olursak: Bu ne cüret? Kürtler, kimselerin hayır demediği ulusal çerçeveye itiraz edecek cüreti nereden buluyor?

Doğruya doğru: Kurucu mottosu "vatandaş Türkçe konuş[acak]" olmuş olan ulusal çerçeveye sadece Kürtler davet edilmedi. Ulus-devlet kurulurken, ülke, gayrimüslim sakinlerinin Ermeni olanlarından 'tehcir', Rum olanlarından da mübadele yoluyla 'arındırılmış' olmakla beraber, halen hatırı sayılır miktarda Türkçe konuşmayana yurtluk ediyordu. Memleketin 13 milyonluk nüfusunun 1 milyon 184 bin 446'sı Kürtçe, 134 bin 272'si Arapça, 95 bin 801'i Çerkezce, 119 bin 822'si Rumca ve 64 bin 745'i Ermenice konuşuyordu. Lakin, Türkçe konuşmayan bu ahali behemehal Türklüğe, Türkçe konuşmaya davet edildi; ama toptan değil. Lozan antlaşmasıyla ulusal-dini kimliklerini devam ettirme hakkıyla donanmış gayrimüslimlere, özellikle de Rum ve Ermeni yurttaşlara "Türklüğe dahil olmasanız da olur, hatta olmasanız daha iyi olur ama ulusal-dini kimliğinizle gözönünde bulunmayın" dendi. Lozan'la edindikleri farklı kalma hakkının bedelini gözönünde bulunmamak ve ayrımcılığa maruz kalmakla ödedi Rum ve Ermeni yurttaşlar. Kanun-i Esasi Türkleri (sözde Türkler?) olarak kodladığı Rum ve Ermenileri Türklüğün, ulusun çeperine yerleştiren Cumhuriyet, Türkçe konuşmayan ahalinin geri kalanına açık ve net bir celp çıkardı: Türkleşin! Allahları var, onlar da bu celbe icabet etti, Türkleştiler.

Kürtler hariç. Geride kalan yüzyıl gösteriyor ki, yurttaşların büyük çoğunluğu, ama zorla ama yolla, kendilerine yakıştırılan ulusal-çerçeveye rıza gösterdi ve fakat Kürtler, daha doğrusu, Kürtlerin mühim bir kısmı buna razı olmadı. Meskun olduğumuz mekân ve mensup olduğumuz cemaat, memleketin gayrimüslim sakinlerini 'göndermek', Türk-olmayan Müslüman sakinlerini de Türkleştirmek vasıtasıyla ulusallaştırılırken Kürtler 'oyunbozanlık' etti.

.../...


Kürtler, mezkur ulusal çerçeveye itiraz edebilecek denli güçlü bir bizlik duygusuna sahip. Bu güçlü bizlik duygusunu da başka hiçbir şeye değil tarihe, yakın ve uzak olanıyla tarihe borçlular. Yani, Kürtleri bunca güçlü bir bizlik duygusuyla donatıp, kendilerine önerilen ulusal çerçeveye itiraz edebilecek denli cüretkâr kılan Kürtlerin cengaverlikleri gibi tarih-dışı sebepler ya da Rusların ya da İngilizlerin (şimdi de ABD'lilerin) tezgahladığı uluslararası komplolar değil, 'maddenin tarihi' oldu.

.../...

Ama sanırım Kürtleri cüretkâr ve ülkenin diğer Müslüman gruplarından farklı kılan en önemli özellikleri epey bir nüfus oluşturmaları ve belli bir havalide meskun olmalarıydı. Cumhuriyetin ilk nüfus sayımından beri, Kürtlerin toplam nüfus içindeki hacminin yüzde 15 civarında olduğunu biliyoruz. Üstelik Fırat'ın doğusundaki illerin pek çoğunda bu oran yüzde 50'leri epey aşıyor. Bu halleri, yani belirli bir bölgede meskun büyük bir etnik topluluk oluşturmaları Kürtleri ülkenin diğer Müslüman gruplarından kökten farklı kıldı. Kürtleri güçlü bir bizlik duygusuyla teçhiz edip, Türkleşmeye itiraz edebilme cüretiyle donatan en mühim özellikleri bu, bir ulusal topluluk oluşturmaları oldu.

Doğrusu, yazının belirli bir seviyesi ve ciddiyeti var; ama, bu sofistike metnin içinde de yine zımnî bir meydan okuma bulunmaktadır ki o da şu: Kürtler Türklere boyun eğmedi, çünkü onlar bir "ulusal topluluk"tur. İşte meselenin bam teli de burada: Kürtler bir ulusal topluluk ise, bir başka ulusal topluluk olan Türkler ile aynı toprakta müşterek bir gelecekleri olamaz. Niçin mi? Şundan ki Mesut Yeğen - bu terimi tam bu mânâda kullandı ise – bilmek durumundadır ki, ulusal (millî) topluluk demek, farklı ve farklılığının bilincinde olan, kendi geleceğini kendisi tayin etmeye hak sahibi ve muktedir bir siyâsî birim demektir ve yine şu da demektir ki, iki millî topluluk aynı müşterek gelecek tasavvuruna sahip olamaz.

Hal böyle ise, Mesut Yeğen'in bu tezinden şu sonuç çıkmaktadır:

Kürt kendi yoluna, Türk kendi yoluna!

Vâkıa, Sayın Yeğen'in bu yazısını bağladığı paragrafta, bir bakıma "sonuç" mâhiyetinde öne sürdüğü "Öte yandan bütün bu resmin bir de arka yüzü var elbette. Bütün itirazlarına karşın Kürtlerin 80 senedir söz konusu ulusal çerçeve içerisinde kalmış olmaları ya da bugün Kürtlerin yarıya yakınının AKP'ye oy vermesi de gösteriyor ki Kürtlerin Cumhuriyetçe önerilen ulusal çerçeveye itirazları kategorik değil. Malum, Kürtlerin bir kısmı bu çerçevenin kökten bir biçimde yenilenmesini isterken, büyük bir kısmı, kısmi bir revizyon talep ediyor; bir kısmınınsa bu çerçeveyle hiçbir derdi yok. Kürtlerin itirazındaki bu girift hal önemli bir şeye işaret ediyor: Kürtlerle Cumhuriyet arasındaki ilişki bir itiraz ilişkisi olduğu kadar bir onay ilişkisi de. Ne var ki, itiraz onay aleyhine büyüyor, bunu da görmek lazım. İçinde bulunduğumuz ulusal-politik çerçeve Kürtlerin itirazını bir biçimde tanıyacak biçimde yenilenmezse korkarım bu itiraz büyümeye devam edecek." şeklindeki fikirleri bir akademisyen olarak hayli ümit verici; ama yine de, ana fikir çok kuvvetli: "İçinde bulunduğumuz ulusal-politik çerçeve Kürtlerin itirazını "bir biçimde" tanıyacak biçimde yenilenmeli"...

....yoksa?

"Yoksa"sı belli; açıklamaya gerek kalıyor mu?

Soru da bu zaten:

İçinde bulunduğumuz ulusal-politik çerçeve Kürtlerin itirazını "hangi biçimde" tanıyacak şekilde yenilenmeli?

Soru belli ve cevap da belli:

Kürtlerin kimlikleri ve dilleri, yani o çok kuvvetli "BİZLİK"leri, "anayasal güvence" altına alınmalı!

Bu ne demek oluyor?

Bu demek oluyor ki:

Yoksa olmaz! İşler karışır!

Ve bu da şu demek oluyor ki, meydan okumanın kabası ile virtuozu arasındaki fark nihâî safhada kayboluyor ve aynı hususta birleşerek şu noktaya geliyor:.

Türkiye buraya kadar geldiği gibi bundan sonra da artık böyle gidemez.

***

İmdi, bu çok zekî senaryoyu kısaca kritik edelim.

"Kürtlerin kimliklerinin ve dillerinin, yani o çok kuvvetli "BİZLİK"lerinin, "anayasal güvence" altına alınması ne demektir" diye sorulduğunda, artık bu ülkede, iyice saflar dışında, bu sorunun cevabını bilmeyen kalmadı:

Öncelikle, Türkiye'yi, "iki dilli, iki halklı" bir ülke olarak hukuken tescîl ettirmek: "Türk Dili ve Kürt Dili" ve "Türk Halkı ve Kürt Halkı". Bunun için de, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda radikal bir tâdilâta gidilerek şu meâlde iki hükmün konması yeterli olacaktır – tabiî, "şimdilik":

1: Türkiye Cumhuriyeti, Türk ve Kürt halklarından oluşmuş bir devlettir.

2: Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî dilleri Türkçe ve Kürtçe'dir.

Sonra?

Sonrası galip ihtimalle şöyle:

3: Bu safhadan îtibâren, artık "Türkiye", "Türkiye" değildir; haberiniz olsun ve dahi geçmiş olsun! Zâten, hiç ama hiç şüpheniz olmasın, birgün – hem de öyle çok uzun bir gün değil - sıra O'nun adına ve bayrağına da gelecektir; buraya kadar getiren bu noktada bırakır mı? Elbette bırakmaz; bırakırsa aptallık eder, halbuki adamlar cin gibi maşaallah! Ve dahi "Türk"ten nefret eden "Türkiye" isminden ve "Türk"ün bayrağından bayrağından etmez mi? İllâ ki eder!' Ama yine de "salamı dilim dilim yemek"te fayda var; ola ki Türkler uyanır da "neler oluyor, yâ hû" deyiverirse, işler o zaman gerçekten kötüye gider.

4: Bu safha, artık Türkiye'nin federasyonlaşması safhası olacaktır. Muhtemelen sert bir şekilde federatif sisteme geçiş şiddetli bir tepki doğurabilir; onun da çaresi var azizler: Dilim-dilim, azar-azar, usul-usul, ceste-ceste. Bunun için de, bu hükûmetin çok sevdiği ama bir türlü çıkaaramadığı Yerel Yönetimler Kanunu kusursuz bir araç olacaktır.

5: Sonrası, artık "ulusal bir topluluk" olan Kürt kardeşlerimizin arzu ve irâdelerine tâbidir: Otonomi mi, tam bağımsızlık mı, tam bağımsızlıktan sonra kurulacak Kuzey Kürdistan'ın Güney Kürdistan ile birleşerek – aşağıdaki haritada gösterilen - Büyük Kürdistan'ın inşa edilmesi mi?


Buna Biz Türkler karışamayız; çünkü Kürtler "ulusal bir topluluk"tur ve bu da demektir ki kendi geleceğine kendisi karar verir.

Nasıl? İyi mi?

Yoksa gülüyor musunuz?

Sakın gülmeyiniz!

Latin şairi Horatios'un dediğini unutmayınız:

Ne gülüyorsunuz? Bu anlattığım, sizin hikâyeniz!



***

Yoksa bir "kâbus" mu diyorsunuz?

Evet, öyle; ama müsebbibi ne DTP, ne PKK; doğrudan doğruya, milletten aldığı vekâleti çiğneyen Hükûmet ve başındaki Sayın Başbakan.

Niçin derseniz, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Erdoğan'ın yere göğe koymadığı "partnerler"ini biraz daha yakından tanıma fırsatımız olsun.


III.II.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Erdoğan ve DTP'li Partnerleri

Şimdi bu noktada, az yukarıda, Sayın Başbakan'ın, 2006'nın Nisan ayında DTP hakkında söylemiş olduğu şu sözleri bir kere daha hatırlatalım, çünkü lâzım olacak:

"Hiçbir yere evirip çevirmesinler. Bunlara kalkıp kılıf uydurmaya gayret etmesinler. Bizim alçaklarla, canilerle, hainlerle oturup konuşacak meselemiz yoktur. Çok net söylüyorum. PKK terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin masaya oturması söz konusu olamaz. Kimse bunu evirip çevirip bir yerlere çekmesin. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak da Tayyip Erdoğan hiçbir zaman böyle bir mesaj vermez. Benim mesajım, PKK terör örgütünün silahlı eylemcileri ve silahlı teröristlerini terörist olarak ilan etmeyen, onlarla bağını koparmayanlara yöneliktir."

Şimdi de yine Sayın Başbakan'ın, bu defa, üç yıl, üç ay ve birkaç gün sonra, 5 Ağustos 2009 tarihinde, mâlûm "Kürt Açılımı" projesi dolayısıyla, yine aynı DTP hakkında söylemiş olduğu şu sözleri de sıcağı sıcağına hatırlatalım, çünkü o da lâzım olacak:

Meclis'te soruları yanıtlayan Başbakan Erdoğan, "Bir genel başkan olarak, genel başkanlık odamda, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile görüşeceğim, aynı zamanda grup başkanı olarak" dedi.

Gazetecilerin önceki DTP randevu taleplerine neden yanıt vermediğini sorması üzerine sinirlenen Erdoğan, "Hedefleri saptırıyorsunuz. Dürüst ve samimi olun. 10 şehidimin olduğu bir günde DTP'ye cevap veremezdim. Konuyu saptırmayın. Bu ülkede aynı zamanda siyaset yapıyoruz. Bizim de taleplerimiz var. Bu taleplere karşı da parlamento içinde bulunan siyasi partinin de gerekli olumlu yaklaşımları göstermesi lazım. Ben, DTP'Yi PKK ile aynı kefede değerlendirmiyorum, değerlendirmek istemiyorum" dedi.

Başbakan Erdoğan yarın saat 12.00'de Meclis'teki makamında DTP lideri Ahmet Türk ile bir araya gelecek.


Ve şimdi de şu soruyu soralım: Üç yıl, üç ay ve birkaç gün zarfında, evvelce "PKK terör örgütünün silahlı eylemcileri ve silahlı teröristlerini terörist olarak ilan etmeyen, onlarla bağını koparmayanlar" ve dolayısıyla da "alçaklar, caniler, hainler" ile eşdeğer addettiği DTP cephesinde müsbet yönde ne gibi radikal değişiklikler oldu ki, bu "sözde" partiyi "Ben, DTP'yi PKK ile aynı kefede değerlendirmiyorum, değerlendirmek istemiyorum" ifadeleriyle yüceltme ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatıyla, resmen muhatap alıp görüşmeye karar verme ihtiyacı duydu?

Sahi; DTP cephesinde bu şekilde bir müsbet gelişme göreniniz oldu mu?

Bizim görebildiğimiz kadarıyla yok, hiç yok; öylesine hiç yok ki, eskiyi aratacak derecede ve kabalığı ve pervasızlığı yükselen dozda meydan okumaya devam ediyorlar.

Biraz yukarıda, 29 Mart 2009 seçimlerinin hemen akabinde, DTP'li Pervin Buldan'ın "Biz Kürdistan'ının sınırlarını 29 Mart seçimlerimde çizdik. Biz bu yola baş koyduk baş bir yana leş bir yana. Biz canımızı bu halka adamışız. Bu hükümetin aklını başına toplaması lazım bu halkın taleplerini dinlemek zorunda Siz kabul etseniz de etmeseniz de bu coğrafyada Kürt'ler yaşıyor ve bu coğrafyanın adı Kürdistan'dır. Bu gün bu halkın iradesi sayın Abdullah Öcalan'dır." şeklinde, Türkiye Cumhuriyeti'ni de, Türkler'i de hiçe sayan, adam yerine bile koymadığını bangır bağırarak cümle âleme ilan eden ve TBMM çatısı altında sadakat yemini etmiş bir milletvekili (?) için en ağır suç teşkil eden bu ağıza alınmaz küfürlerinden dolayı hesap sorulması cihetinde en ufak bir resmî teşebbüste dahi bulunulmadığını hatırlatarak devam edelim:

DTP'deki "kötü çocuk" sadece Pervin Buldan mıdır acaba?

Siz de biliyorsunuz ki değil; artık çivisi çıkmış, şirazesi yerinden oynamış bu cıvık devlet yönetimi 'sayesinde' Biz Türkler her gün bu küfürlere muhatap oluyoruz.

Seçmece birkaç örnek verelim:

***

01 Eylül 2008 tarihli basından (özet):





İstanbul'a Barış Meclisi tarafından 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle düzenlenen mitinge katılan ve çoğunluğunu DTP, ÖDP ve KESK üyelerinin oluşturduğu, PKK flamalarına "bayrak" dendiği mitingde kouşan DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, terör örgütü PKK'nın bir sorun olmadığını iddia etti: "PKK bir sorun değildir" diyen Ayna şöyle devam etti: "PKK, 80 yıldır Türkiye coğrafyasında yaşayan ancak inkar edilen, imhanın dayatıldığı, Kürt halkının kimliğinin inkarının bir sonucudur. Bu sonucu sorun olarak adlandıramazsınız. Sorunun adı Kürt sorunudur. Sorun, Kürtler değil Kürtlerin kimliğinin tanınmıyor olması, inkar ediliyor olmasıdır".
***

14 Temmuz 2009 tarihli basından

PKK'nın ilan ettiği çatışmasızlık süresinin 15 Temmuz'da sona ermesi nedeniyle Diyarbakır'da gerçekleştirilecek barış yürüyüşü nedeniyle, DTP Diyarbakır milletvekili Aysel Tuğluk, barış sürecinin başına, 'PKK'dan silahlarını bırakma koşulunun konulması halinde' çözümün gerçekleşmeyeceğini savunarak, "Müzakerelere sayın Abdullah Öcalan ve PKK da konulmalı. Abdullah Öcalan ve PKK muhatap alınmayarak Kürt sorunu çözülemez. Bu sorunun en kolay çözümü Abdullah Öcalan'la müzakere yapılmasıdır" dedi.

.../...

Kendilerinin silahların tümden ortadan kaldırılması istediklerini, ancak bazı konulara gerçekçi yaklaşılması gerektiğini dile getiren Aysel Tuğluk, sözlerini şöyle sürdürdü: "Silahsızlanmayı eğer sürecin en başına koyarsak, bu çözüme çok fazla hizmet etmez. O nedenle başlangıçta bir çatışmazsızlık, bir normalleşme ve çözüm sürecinin işlemesi gerekiyor. Bir müzakere sürecinin başlaması gerekiyor. Silahsızlanma bu sürecin sonunda ele alınması gereken bir nokta. Bunu en başa alırsak çözümü tıkar ve hizmet etmez. PKK ile Devlet arasında uzun süren bir çatışmalı ortam yaşanmış. 'Bu sorunu onlara rağmen çözerim' derseniz çözemezsiniz. PKK ve sayın Abdullah Öcalan'ı bir şekilde sürecin içine katarak bu süreci götürmek gerekiyor. Bu sorunun en kolay çözüm yolu Sayın Abdullah Öcalan'la yapılacak müzakerelerdir. En kısa çözümü böyle olur.

***

20 Temmuz 2008 tarihli basından (özetler)

Ahmet Türk'ün Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) liderlik koltuğuna oturduğu 20 Temmuz 2008 tarihli kongredeki konuşmalardan:

• Kongre'de delegeler "Ademimerkeziyetçi demokrasi talebi"nde bulundular.

• Emine Ayna, 'Türkiye'nin tam anlamıyla demokratikleşmesi için tek millet, tek dil ve tek Milliyet yaklaşımını terk etmesi gerektiğini' savundu. Ayna, 'Kürt sorunu tartışılırken PKK yokmuş gibi yaklaşılmasının gerçekçi olmayacağını' savunarak, geniş kapsamlı toplumsal bir af çıkarılmasını istedi.

• DTP hakkında kapatma davası açıldığını anlatan Ahmet Türk, "...Silahı bir hak arama aracı olmaktan çıkartalım. Demokratik ve barışçıl bir siyaset alanı yaratalım" dedi

• Ahmet Türk: 'Toplumsal ve siyasal yaşama dönüşün önünü açacak yasal düzenlemeler, silahların bırakılması yolunda önemli bir adım olacaktır. Bakınız, İmralı'dan bu konuda yapılan çağrılar var. Sayın Öcalan, 'Farklı kimlik ve kültürler Anayasal güvence altına alınsın, silahlar bir ayda bırakılır' diyor. Bu, son derece önemli ve tarihi bir çağrıdır. Bu çağrıya kimse kulaklarını tıkayamaz." Dedi.

***

4 Ağustos 2009 tarihli (yani Sayın Başbakan'ın, "Ben, DTP'yi PKK ile aynı kefede değerlendirmiyorum, değerlendirmek istemiyorum" dediği tarihten sadece bir gün önceki) basından:

• DTP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna, Tunceli'de düzenlenen Kültür ve Doğa Festivali'nde, "Kürt sorununun muhatabı Kürtler, DTP, PKK ve sayın Öcalan'dır. Yoksa çözemezsiniz. Hak mücadelesi verenlere terörist derseniz, barış dili olmaz. Şiddet dili olur. Artık herkes kendini Kürtlerin yerine koymalı empati yapmalıdır" dedi.

• DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, DTP kongresinde yaptığı konuşmada, "İster aydınlarla ister DTP ile ister Öcalan'la görüşürsünüz. Başbakan DTP'ye 'Terör örgütüyle aranıza mesafe koyun' diyorsa, bundan vazgeçecek. Batman'dan sesleniyoruz. Bu muhataplardan biriyle mutlaka er ya da geç görüşeceksiniz" ifadelerini kullandı.

• DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, "Devlet TRT 6'yı bize sunarken, TRT Şeş için mücadele eden Kürt dinamikleri yani PKK'yı yani, PKK'nın lideri sayın Abdullah Öcalan'ı muhatap almazsanız bu sorun çözülmez. Bu halkın PKK ile buluşma psikolojik ağırlık, psikolojik bir sorun yaratıyorsa, Türkiye'nin psikolojisine ağır geliyorsa o zaman bu halkın milletvekilleri var" dedi.

• DTP Diyabakır Milletvekili Aysel Tuğluk, "Müzakerelere sayın Abdullah Öcalan ve PKK da konulmalı. Öcalan ve PKK muhatap alınmayarak Kürt sorunu çözülemez. Bu sorunun en kolay çözüm yolu Sayın Abdullah Öcalan'la yapılacak müzakerelerdir. En kısa çözümü böyle olur. Ancak DTP de bu konuda önemli bir aktördür" diye konuştu.

• DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, "Siz bu sorunu çözmek istiyorsanız o zaman sorunun tarafları ile muhatapları ile çözeceksiniz. Kimdir muhatabı işte sayın Abdullah Öcalan ve PKK'dır. Bunu çözmek istiyorsanız, bu gerçeği görmeden çözüm aramak gerçekçi değildir" açıklaması yaptı.

***

Yine aynı 4 Ağustos 2009 tarihli basından:

Sayın Başbakan'ın, üç yıl, üç ay ve birkaç gün zarfında, evvelce "PKK terör örgütünün silahlı eylemcileri ve silahlı teröristlerini terörist olarak ilan etmeyen, onlarla bağını koparmayanlar" ve dolayısıyla da "alçaklar, caniler, hainler" ile eşdeğer addettiği ve sonra, "ne olduysa", ânî bir karar değişikliği ile, "Ben, PKK ile aynı kefede değerlendirmiyorum, değerlendirmek istemiyorum" şeklinde akladığı DTP'nin bazı milletvekillerinin PKK cenazesine başsağlığı dilediğinin haberi ve resmidir:

DTP Diyarbakır milletvekilleri Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Akın Birdal, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, Irak'ın kuzeyindeki terör örgütü PKK'ya yönelik düzenlenen hava operasyonunda öldürülen 'Vedat Amed' kod adlı terörist Mehmet Görgin için için 5 Mayıs 2008'de Diyarbakır'da kurulan taziye evini ziyaret etmişti. Taziye evinde örgütü simgeleyen sarı-kırmızı-yeşil renkli paçavra masaya serildi ve üzerine öldürülen Mehmet Görgin'in fotoğrafı konuldu. DTP'liler terör örgütünün basın irtibat biriminde görevli olduğu belirtilen Görgin'e taziye ziyaretinde bulunurken evin önünde ise PKK sloganları atıldı. Bu arada, başta Sabahat Tuncel olmak üzere pek çok milletvekili terör örgütünü övmek ya da örgüt üyeliği suçlamalarıyla haklarında dava açıldı. Son alarak eski DTP'li vekil Leyla Zana 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.







***

Evet; Sayın Başbakan'ın dün lânetlerken,– neler oldu, ne hikmetler zuhur ettiyse – bugün ta'zim ve tebcil ettiği DTP'liler böyle; ha DTP, ha PKK:

Tehdit, şantaj, meydan okuma, küfür

Fazla söze ne hâcet, değil mi?

***

Bu vazıyette, yine, aynı soruyu sormayalım mı:

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na ve O'nun başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'ne bu gibi davranışlar yakışıyor mu ve bu şartlar altında Sayın Başbakan'ın mahiyetini hâlî sır gibi kamouyundan gizlediği "Kürt Açılımı"na güven duymaya devam edelim mi?

Bizim güvenimiz dibe vurdu, "sıfır" yani; ya sizin?

Ve yine şu soruyu da ihmal etmeyelim, ey ehli vatan:

Türkiye nereye götürülüyor?


Türkiye Kamu-Sen
İstanbul İl Başkanı

Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan

10 Ağustos 2009, Pazartesi


Alıntıdır:Kaynak http://www.durmushocaoglu.com/dh/yazi.asp?yid=5557878

23 Nisan 2008 Çarşamba

Hangi Hükümet Hangi Kurumlarımızı Sattı !!!

* Türk ekonomisini yakın takibe alan yabancılar, birçok Türk şirketlerini satın alarak ülke ekonomisinde söz sahibi olmuşlardır.
Bu ülke Cumhuriyetin ilk döneminde yokluklarla fabrikalar kurup, raylar döşemiş, ilk iş olarak da tüm özel şirketleri millileştirmişken, bizler bu ulusun nesilleri olarak neden koruyamadık.

Ulusal milli şirketlerimiz tek tek elden çıkarılmasına neden göz yumduk, gençlerimizi yabancı şirketlerin kadrosuna neden mahkum ettik. Neden......


Özelleştirmeler adı altında yapılan satışlar ile ekonomimiz ciddi yaralar alırken, milli değerlerimiz hızla el değiştirirken ülke borçlarımız eksilmediği gibi katlanarak büyüyor. Gelirlerinin nerelere harcandığının cevabı da Türk kamuoyuna verilmesi gerekiyor, verilemiyorsa eğer hukuk insanlarının da ülke adına hesap sorması gerekiyor ?


Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali’nin özelleştirilmelerle ilgili anlamlı görüşü şöyleydi

“ yeterli alt yapıya sahip olmayan azgelişmiş ülkelerin özelleştirmeden herhangi bir yarar sağlamaları mümkün değildir. Bu unsurların yeterince gelişmemiş olduğu toplumlarda piyasa ekonomisi kısa sürede bir soygun düzenine dönüşmektedir ” diyor (Metin Aydoğan’ın "Ne yapmalı" Kitabı).

Sizce de öyle değil mi ?

2008 yılında öngörülen büyük özelleştirmeler listesinde Halk Bankası, Karadeniz Bakır İşletmeleri, SEKA, Türkiye Demir Çelik İşletmeleri, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş., Tekel, Türkiye Denizcilik İşletmeleri bunlardan bazıları ve sırada bekleyen Şeker fabrikalarımızı ve diğer kalan limanlarımız köprüler, otoyollarımızı, Türkiye'nin en büyük fosfat yataklarının bulunduğu yıllardır atıl durumda bırakılan Mardin Mazıdağı, Nehirlerimiz vs unutmamamız gerekir.

Aşağıda detaylarıyla tüm satılan şirketlerimize ait bilgileri toplu olarak bulacaksınız. Uzun süreli çalışmanın ve araştırmanın ürünü olan bu çalışma birçok kaynaklardan derlenerek en doğru bilgilere zar zor ulaşılarak hazırlanılmıştır.

Çünkü satılan milli değerlerimizden çok satılmış insanların yalan yanlış beyanatlarıyla dolu olan medyamızda bu bilgilere ulaşmak için büyüteç gerekiyordu.

Ülkemizde her şey satıldığı için doğal olarak da listem çok uzun oldu umarım sıkılmadan okursunuz.

Bankacılık Alanında Satılanlar: Oyakbank- Denizbank- Şekerbank- Adabank- Akbank- Altarnatifbank- TurkıshBank- Sitebank- Türkiye Ekonomi Bankası- Yapı Kredi Bankası- Dışbank- Garanti Bankası- Finansbank- C Kredi ve Kalkınma Bankası- Tekfenbank- MNG Bank- Demirbank-Vakıfbank- Emlak Bankası- Türkiye Halk Bankası- İmar Bankası- Kıbrıs Kredi Bankası- Marmara Bank- İmpexbank- Toprakbank- Tat Yatırım Bankası.

Sigortacılık Alanında Satılanlar: Ray Sigorta- Acıbadem Sağlık Hizmetleri Acıbadem Sigorta- Başak Sigorta ve Başak Emeklilik- Türkiye Genel Sigorta- Anadolu Hayat Emeklilik- Garanti Sigorta ve Garanti Emeklilik- İhlas Sigorta- İsviçre Sigorta- Emek Hayat Sigorta- Şeker Sigorta- Global Hayat Sigorta- Ankara Emeklilik- TEB Sigorta- Ak Emeklilik- Güven Sigorta.

Diğer Satılanlar:Petkim- Tüpraş- Erdemir- Eti Alimünyum (Seydişehir)- Eti Bakır- Eti Gümüş- Eti Krom- Demirdöküm- İzocam- Döktaş- Biletix- UN RO RO- AFM- Eczacıbaşı İlaç- Falım ve Firs- Dentistanbul- Türktelekom- Avea- Telsim- Turkcel- Sabancı Dupont- EnerjiSA- İstanbul Hilton- Zapmedya- Gittigidiyor.com- TGRT Televizyonu- Süper FM ve Metro FM- Star Gazetesi- Star TV- Sabah ve ATV Kanalları- Boyner Holding- Migros- İstanbul İETT Garajı- Araç Muayene İstasyonu- Tekel Alkollü İçkiler Bölümü- Tekel Sigara Bölümü- Petrol Ofisi- Havaş- Gima- Kuşadası Limanı- Antalya Limanı- İzmir Alsancak Limanı- Mersin Limanı- İskenderun Limanı- Derince Limanıdır - Samsun Gübre sanayii.

Ülkemizin her alanına girmiş olan tahmini yüzde yetmişinden fazlasına sahip olan yabancı sermaye girişine ilaveten Emlak ve toprak satışları ne zaman son bulacak? Evet geriye ne kaldı diye sorabilirsiniz ?

Bende soruyorum ?
Yanıtını bulamıyorum ?
Yetkililer açıklamada bulunurlarsa aydınlanacağız elbet.

OYAKBANK Holandalı finans devi ING Group’a 2 milyar 673 milyon dolara satıldı. (Hürriyet 1.1.2008) Oyak Bank adı artık tarihe karışıyor.Uluslararası finans hizmetler şirketi ING Group, satın aldığı Oyak Bank’ın adını ING Bank Türkiye olarak değiştirdi. ING Group’un 50 ülkede faaliyet gösteren 90 bin acente, 4 bin şubeye sahip olduğunu ve 250 bin broker ile ilişki içinde bulunduğunu vurgulayan ING’nin Bireysel Bankacılıktan Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Eli Leenaars da, Oyak Bank’ın ING tarafından satın alınmasının her iki kurumun güçlü yönlerini bir araya getiren önemli bir fırsat sunduğunu söyledi.

“ Bu işlem uzun vadeli sürdürülebilir bir ilişkidir. ING Group olarak finansal kasımız çok güçlü ve bu kası Oyak Bank’ın Türkiye’de büyümesi için kullanacağız. Büyümeye yatırım yapmakta ısrarlıyız ” dedi.

Leenaars, Türkiye'de satışı gündemde olan Halkbank ile ilgilenip ilgilenmediklerine ilişkin soru üzerine ise

“ Biz her zaman fırsatları gözlemleriz. Türkiye'de de istisnai durum olmayacak. Eğer anlamlı gelirse ilerleriz, harekete geçeriz, bir şeyler yaparız ”

karşılığını verdi. ING Bank Türkiye Müdürü Hakan Eminsoy “ING ile Türkiye'ye çok önemli bir kaynak girecek” diye konuşmuş.( Hürriyet 17.1.20089) Bize göre de kaynak transferidir.

DENİZBANK 1930’lu yıllarda kurulmuş bir kamu bankasıydı; özelleştirildi; 1998’de Zorlu Grubu tarafından alındı. Zorlu, Tarişbank’ı da almıştı. İki yapıyı Denizbank adı altında birleştirmiş ve hisselerinin %25’ini halka açmıştı; elindeki %75’ni 30 Mayıs 2006 tarihinde Zorlu Holdingden 2.437.386.290, 51 dolara, Fransa- Belçika merkezli DEXİA küresel banka devi satın aldı. DenizBank’ın %75 hisse devrinde, 6.000 çalışanı, 12 iştiraki, yurt içi ve dışında toplam 250’ye yakın şubesi bulunuyordu.Deniz faktoring A.Ş ve Deniz Finansal kiralama A.Ş.’ne de dolaylı olarak pay sahibi olmasına izin verildi.

ŞEKERBANK 2006 Haziran ayında 33.98 hissesini 424.7 milyon YTL’ye Kazak Bank Turan Alem Group’a satıldı. Böylece bankacılık sektörüne ilk defa Orta Asyalı bir grup girmiş oldu.

ADABANK TMSF Uzan grubundan devraldığı bankayı 45 milyon 100 bin YTL’ ye Kuveyt merkezli The International Investor şirketine 3 Temmuz 2006 yılında yüzde 99.99 oranındaki hisselerini sattı.

AKBANK Dünyanın en büyük bankacılık gruplarından biri olan Citigroup Türkiye piyasalarına Akbank hisselerini satın alarak girdi.
Akbank’ın yüzde 20 hisselerine 17 Ekim 2006 yılında 3.1 milyon dolar ödedi.

ALTERNATİFBANK (ABank) Anadolu Endüstri Holdingin bankası olan Altarnatifbank’ın yüzde 47.02 hissesi yaklaşık 205 milyon dolara Yunanlı Alpha Bank’a satıldı satış işlemleri tamamlanmayı bekliyor.BDDK, Yunanistan’ın ikinci büyük bankası olan Alpha Bank’ın Alternatifbank (Abank) ile yapmak istediği ortaklığa izin vermemiş. BDDK’nın Yunan Alpha Bank ile Abank ortaklığına 8’inci maddeyi gerekçe göstererek izin vermemesinin, Yunan istihbarat teşkilatı EYP’nin eski başkanı Pavlos Apostolidirz’in banka yönetiminde yer almasından kaynaklandığı iddia edilmektedir.

TURKISH BANK National Bank of Kuwait (NBK) ile görüşüyor.

SİTEBANK TMSF bünyesindeki banka 20.12.2001 tarihinde Yunanistan sermayeli NovaBank’a satıldı. Ticaret unvanı 28.3.2003 tarihinde BankEuropa olarak değişti.

TÜRKİYE EKONOMİ BANKASI (TEB) Fransız BNB Paribas’a yüzde 50 hissesini 217 milyon dolara Şubat 2005 tarihinde satıldı.

YAPI KREDİ BANKASI 1944 yılında Kazım Taşkent tarafından kurulmuştur. Yapı Kredi Bankasını satın alan KOÇBANK, Koç Holding ile İtalyan Uni Credit’in ortak kurduğu bir bankadır. Bankayı 2005 yılında 1 milyar 182 milyon Euro ödeyerek satın aldı.

DIŞBANK Doğan grubunun bankası olan Dışbank 2005 yılında Avrupa’nın en önemli bankası olan Hollanda-Belçika finansal grubu Fortis’e yüzde 90 hissesi 985 milyon Euroya satıldı. Türkiye’nin yedinci büyük bankası olan Dışbank’ın ismi Fortis Bank olarak değiştirildi. Yabancıların eline geçen Dışbank’ın ortak olduğu kuruluşlar şöyledir; Dış Yatırım, Dış Portföy, Dış Leasing, Dış Factoring, Dışbank Malta ve Doğan Emekliliktir.

GARANTİ BANKASI Doğuş Grubu’nun en güçlü finans sektörü olan Garanti Bankası 24 Ağustos 2005 yılında Dünya devi General Electric (GE) iştiraki Consumer Finance ile yapılan anlaşma sonucunda 1 milyar 556 milyon dolara satıldı. Türkiye’nin üçüncü büyük bankası olan Garanti Bankanın yönetimine yabancı ortağın temsilcileri gelmesine karşın, idari yapıda büyük değişiklikler yaşanmadı belirtilmiş.


FİNANSBANK Hüsnü Özyeğin’in 1987 yılında kurduğu bankanın yüzde 46 hissesi 3 Nisan 2006 yılında Yunan Bankası National Bank of Greece’ye (NBG) 2 milyar 291 milyon Euro’ya satıldı. Yunan Kilisesi’nin de ortak olduğu banka Türk Para piyasasına giren ilk Yunan bankası oldu.

C KREDİ VE KALKINMA BANKASI C Bank Cıngıllıoğlu grubuna ait banka yüzde 58 hissesi 2005 yılı sonunda İsrail Bank of Hapoalim’e 113 milyon dolara satıldı. Daha sonra ismi Bankpozitif olarak değiştirildi.

TEKFENBANK Toplam değeri 260 milyon dolar olan bankanın yüzde 70 hissesini 182 milyon dolara 8 Mart 2006'da satın alan Yunan EFG Eurobank daha önce Türk mali sektörüne girmişti. İsmi Eurobank Tekfen olarak değiştirildi. Yunanistan `ın ikinci büyük bankası olan Eurobank EFG'nin İsviçre'de UBS ve Credit Suisse'den sonra gelen üçüncü büyük bankacılık grubu ve 30'dan fazla ülkede 1500'den fazla şube ile hizmet veriyor.

MNG BANK Türk Telekom ile Türkiye`nin gündemine oturan Lübnanlı Hariri ailesi MNG Bank `ın yüzde 91 hissesini Nisan 2007’de 160 milyon dolara satın aldı. MNG Bank Doğuş grubunun kontrolünde “Tasarruf ve Kredi Bankası AŞ” adı altında faaliyet gösteriyordu.

DEMİRBANK Yabancılara banka satışı ilk olarak TMSF bünyesinde bulunan Demirbank'ın, 20 Eylül 2001'de HSBC Bank ile hisse devir sözleşmesi imzalamasıyla başladı. Türkiye’nin altıncı büyük bankası olan Demirbank, 163 şubesi, 3.500 çalışanı ve 1 milyon bireysel, 4 bin ticari müşterisiyle 350 milyon dolara HSBC Bank’ın bünyesine katıldı. İngiliz Financial Times gazetesi bu satışı “ bir kilometre taşı” olarak değerlendirmiştir.

VAKIFBANK Hisselerinin yüzde 21.89'unun halka arzında 1 milyar 274 milyon dolar gelir elde edilmiş. Türkiye'nin beşinci büyük bankası olan Vakıfbank'taki hisse satışına gelen yoğun talep nedeniyle 42 milyon YTL nominal tutardaki ek satış hakkı da kullanıldı. Böylece yüzde 21.89 olarak düşünülen halka arz oranı da yüzde 25.18'e ulaştı. Arzda toplam 322 milyon YTL nominal değerde hisse senedi satıldı. Verilen bilgiye göre, 930 milyon dolarlık hisse yurtdışı yatırımcılara, 344 milyon dolarlık hisse de yurtiçi yatırımcılara olmak üzere toplam 1 milyar 274 milyon dolarlık hisse satışı yapıldı. Halka arzda kişisel ve kurumsal olmak üzere toplam 34.168 kişi hisse senedi aldı. 15.11.2005 Milliyet

Vakıfbank’ın, borçlarına karşılık satın aldığı 4 ve 5 yıldızlı turistik oteller, Vakıfbank iştiraklerinden Taksim Otelcilik tarafından satışa çıkarıldı. Vakıfbank’ın beş otelini daha özelleştiriyor. Bankanın iştiraklerinden Taksim Otelcilik bünyesindeki Abant Palace, Abant Köşkü, Obaköy, Side Palace ve Kuşadası otelleri ayrı ayrı satışa sunuldu.
2008 yılında Vakıfbank’ın yüzde 25 hissenin daha halka arzıyla bu bankanın sermayesinin yüzde 50’sinden fazlasının özel banka statüsü haline gelmesi amaçlanıyor.

EMLAK BANKASI Atatürk'ün talimatları doğrultusunda 3 Haziran 1926 tarihinde 'Emlak ve Eytam Bankası' adı altında 20 milyon lira sermaye ile kurulan Emlakbank faaliyetlerini yürütemediği gerekçesiyle 9 Temmuz 2001’de Ziraat Bankası'na devredilmişti.

TÜRKİYE HALK BANKASI A.Ş. 1933 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından küçük ve orta büyüklükteki esnaf ve sanayiciye, kolay ve ucuz kredi vermesi amacıyla kurulmuş bir ihtisas bankasıdır. Türkiye'nin 4. büyük bankası olan Halkbank’ın sloganı "Üreten Türkiye'nin Bankası" idi. Pamukbank’ın 2004 yılında Halkbank’a devri nedeniyle kapatılan şubeler ve binlerce çalışanı işsiz kalmıştır. Halkbank'ın yüzde 24.98 hissesi Mayıs 2007’de halka arz edildi. Piyasa değerinin 7 - 8 milyar dolar olduğu tahmin edilen Halkbank'ın halka arzından 1 milyar 837 milyon dolar gelir elde edildi. Halkbank için ÖYK kararının ardından Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) onayı beklenecek.

TÜRK TİCARET BANKASI 2004 yılında Sermaye Piyasası Kurulu SPK tarafından tasfiyesine karar verilmişti.

İMAR BANKASI Haziran 2005'te iflasına karar verildi.

KIBRIS KREDİ BANKASI 13 Ağustos 2004 tarihinde iflasına karar verildi.

MARMARA BANK 1995 yılında iflasına karar verildi.

İMPEXBANK 1996 yılında iflasına karar verildi.

TOPRAK BANK1992 yılında kurulan banka Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, TMSF kapsamına aldığı Toprakbank’ı Bayındırbank’la birleştirerek kapatmıştır.

TAT YATIRIM BANKASI (Tatbank) Merkezi İstanbul Karaköy'de bulunan Tatbank, 1992 yılında kuruldu ve sermayesinin yüzde 95.04`ü Diyarbakırlı işadamı Mehmet Salih Tatlıcı ait olan Tat Yatırım Bankasının satışı 31.8.2006 tarihinde tamamlandı.

Dünya genelinde 1.5 trilyon dolarlık varlığı yöneten ABD kökenli uluslar arası yatırım Bankası Merrill Lynch ,Tat Bank ve Tat Menkul Kıymetler`i satın almak üzere anlaşarak hisselerin yüzde 100`ünün devriyle ilgili sözleşmeyi imzaladı. Tat Bank`nın ismi Merrill Lynch olarak, Tat Menkul Kıymetler `in ismi de Merrill Lynch Menkul Değerler olarak değişeceğine karar verildi. Kesin olmamakla beraber 6 milyon dolar ödediği belirtilmiştir.

Elimizde kalan İş Bankası, Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıflar Bankası ve tabi ki Merkez Bankasında şimdilik yabancılar söz sahibi değildir. Ne acıdır ki, bunun dışındaki tüm bankalarımıza yabancılar hakimdir.

Kaynak arayışlarını hızlandıran hükümet, 2008 yılında Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıfbank'ı da satacak.

İngiltere Bankalar Birliği Başkanı ve İngiltere Merkez Bankası yönetim kurulu üyesi Andrew Buxton Türk bankacılığı için 29 Kasım 2000’de şunları söylemiştir

“ Türkiye’de finanssal hizmetlerin yaygınlaştırılması ve genişletilmesi için birleşmeler gerçekleştirilecek ve bazı bankalar yok olacaktır”

demiştir. Ve ülkemizde ise bazıları değil tamamı yok edilmiştir. (Metin Aydoğan "Ne Yapmalı" kitabından)

AB ÜLKELERİNDEKİ BANKALARIN YABANCI PAYLARI :

Sinan AYGÜN’ün, yaptığı açıklamada yabancı sermaye payının AB ülkelerindeki yüzdelerini şöyle veriyor Ve Avrupa ülkeleri, bankacılığın ulusal sermayenin elinde kalması için uğraş veriyorlar diyor.

Almanya’da yüzde 5,
İtalya’da yüzde 8,
İspanya’da yüzde 10,
Hollanda’da yüzde 11,
Danimarka’da yüzde 17,
Avusturya ve Fransa’da yüzde 19,

Yunanistan’da ise yüzde 20 oldugunu belirten. ATO Başkanı Aygün, yabancı sermaye oranının IMF’nin kontrolündeki ülkelerden Estonya’da yüzde 100, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 95, Slovakya’da yüzde 93, Meksika’da yüzde 82, Macaristan ve Polonya’da yüzde 65, Arjantin’de yüzde 48, Peru’da yüzde 47, Şili’de yüzde 42 olduğunu belirtmiştir.

PETKİM T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Petkim Petrokimya Holding A.Ş.’nin sermayesindeki %51 oranındaki kamu hissesinin blok satış yöntemi ile özelleştirmesine ilişkin olarak yapılan ihale sonucunda, bahse konu hisselerin 2.040.000.000 ABD Doları bedelle Socar&Turcas-Injaz Ortak Girişim Grubu’na İhale Şartnamesi çerçevesinde satılması Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 22 /11/2007 tarih ve 2007/63 sayılı kararı ile onaylanmıştır.

Azeri devlet petrol şirketi olan Socar'ın kurdukları TransCentralAsia Petrochemical Holding adlı konsorsiyumun üyelerinin kim olduğu belli değildi. Yüz elli yıllık geçmişe sahip olan Socar, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattının yüzde 25 oranında sahibidir.

2008'den itibaren bu hattan akması beklenen 50 milyon ton ham petrolün 40 milyon tonunun Socar'a ait olması bekleniyor. Petkim özelleştirmesi daha gündemde değilken Turcas ile Socar Türkiye'de bir petrol rafinerisi ve petrokimya tesisi yatırımını incelemelere başlamıştı.

Özelleştirmeyi durduran Danıştay kararda,

“Ülkemizde, yapılan yatırımlarla üretim kapasitesi artan ve kâr eden büyük bir petrokimya kompleksi olan Petkim’in yüzde 51 oranındaki kamu hissesinin özelleştirmesinde üstün kamu yararı bulunmamıştır”

demiştir. Özelleştirme işlemlerinin iptali istemiyle açılan davalarda yargısal denetimin hukuka uygunluk yönünden yapıldığına ve özelleştirme işlemlerin teknik özellikler taşıdığına vurgu yapılan gerekçeli kararda, şunlar kaydedildi:

” Özelleştirmeye ilişkin işlemlerin siyasi iktidarın tercihlerini yansıttığı, dolayısıyla yargısal denetimin daha ziyade işlemin yetki ve şekil unsurları üzerinde yapılabileceği de hukuken kabul edilemez”.(Yeniçağ 12.1.2008 )

Petrol-İş Sendikası Genel Başkan Mustafa Öztaşkın

“Bu satışla, Türkiye devleti Türkiye petrokimya sanayiden ve pazarından çekilirken, % 100 devlet kontrolünde olan Socar aracılığıyla Azerbaycan Devleti'nin girişi sağlanmıştır. Yılda % 15 büyüme hızına sahip ve dünya petrokimya sektöründe 5. büyük pazar konumunda olan ülkemiz, petrokimyasalların üreticisi ülkeler ve şirketler için son derece cazip bir pazar durumundadır."

Bu satış, Türkiye petrokimya sektöründe yabancılaşma yaşanmasına, petrokimya pazarımızın kaybedilmesine ve sayıları 6-8 binlere ulaşan şirketleriyle plastik sektörünün çökmesine yol açacaktır”

demiştir. (www.petrol-is.org.tr/duyurusu)

Petkim’in özelleştirilmesinde kamu yararı olduğunu iddia eden İngiliz vatandaşı Devlet Bakanı Mehmet Şimşek,

“Cari açık yaratan sektörlerden biri petrokimya. O nedenle Petkim özelleştirilmesindeki kamu yararı ortada”

demiştir. Petrol-İş Sendikası'nın Petkim'in yüzde 51'lik kamu hissesinin blok satış yoluyla özelleştirilmesinin iptaline yönelik açtığı dava esastan 19.3.2008 tarihli tüm gazetelerde yer alarak sonuçlandığı bildirilmiştir. Danıştay 13. Dairesi, davayı yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci’ye “ Verin gitsin!!!” talimatı verirken, Milli İstihbarat Teşkilatı, Petkim ihalesini kazanan Rus-Kazak ortaklığının esrarlı yapısı, Ermeni Diasporası ve kara para iddialarını incelemeye almış ve MİT, grubun ortaklık yapısı ve faaliyetlerine ilişkin detaylı bir rapor hazırlayacağını belirtmiştir. Türkiye'nin en büyük petrokimya şirketi olan Petkim, 14 fabrika, 8 yan işletme, 150 milyon metreküplük barajı, büyük tonajlı gemilerin geleceği bir limanı ve lojistik önemi büyük, Aliağa ve İzmir'in su ihtiyacı karşılayan Petkim'in satışı ülke adına büyük kayıptır.

TÜPRAŞ Türkiye’nin en büyük sanayi şirketi Türk Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi büyük badireler atlatarak en sonunda devletin elindeki yüzde 51’lik hissesi 4 milyar 140 milyon dolara Koç-Shell Ortak Girişim Grubuna satılmıştır.

İlk olarak 13 Ocak 2004 tarihinde yapılan ihaleyi 1.3 milyar dolara yüzde 65.76'sını Tataristan'ın devlet petrol şirketi olan Tatneft ile Zorlu Grubu ortaklığına satılmış olup 29 Aralık 2004 Petrol-İş’in açtığı iptal davası Danıştay’ca onaylanarak iptal edilmiştir.

3 Mart 2005 TÜPRAŞ yüzde 14.76'sı, İMKB'de Sami Ofer'in fonlarına satılmış, bu satış hem usul yönünden hem de fiyat yönünden tartışma yaratmıştı. Danıştay'ın satışın iptali kararını vermesinden sonra bu hisselerin geri alınması gerekiyordu Petrol-İş bunun için de dava açarak İsrail asıllı Sami Ofer’e bu satışın neden yapıldığı sorgulanıyordu.

Daha sonra 3 Mayıs 2005 tarihinde TÜPRAŞ’ın kamuya ait yüzde 51’lik hissesinin satışı için tekrar ihale açıldı,12 Eylül 2005 İhalede en yüksek teklifi veren Koç - Shell Grubu, ihaleyi 4 milyar 140 milyon dolarla kazandı ve 26 Ocak 2006 tarihinde ise Koç - Shell Grubu’na hisse devri gerçekleşti.

7.3. 2008 tarihli Hürriyet Gazetesinin haberine göre Danıştay, Koç Grubu`na hisse devri tamamlanan Tüpraş`ın yüzde 51`inin blok satışına yönelik ihaleyi durdurdu. Danıştay, ihale şartnamesinde bazı hükümlerin özelleştirme yasasına aykırı olduğunu bildirmiştir.

Tüpraş `ın satışını protesto etmek için ellerindeki "Tüpraş`ta hakkım var, satmıyorum Kamu malı halkın malı" yazılı dövizlerle yürüyüş yapan işçilere Petrol-İş sendikası Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın yaptığı konuşmada, Tüpraş`ın özelleştirilmesine karşı başlattıkları mücadelenin daha bitmediğini söyleyerek

`Tüpraş defteri kapanmaz, herkes kapatsa, Petrol İşçisi, Tüpraş işçisi kapatmaz biz bu mücadeleyi bırakacak değiliz. Yeni mücadeleler verilir hem fabrikada hem de alanlarda. Türkiye`nin her yerinde. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Türk halkı bizimle. Şu anda biz sağduyunun., toplumun vicdanının sesiyiz. Çünkü hep doğruyu söyledi. Ne söylediysek çıktı. Onun için bir kez daha bu olayda haklıyız. Bu satış da iptal olacak, bu ihale yargıdan dönecektir"

diye tepkisini dile getirmiştir.

Türk-İş Genel Sekreteri ve Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası (Tes-İş) Genel Başkanı Mustafa Kumlu,

“Enerji savaşlarının yapıldığı günümüzde enerjide özelleştirmenin ülkenin geleceğini karartmak anlamına geldiğini” belirterek, enerjide özelleştirmeden vazgeçilmesini istedi. “Enerji bir ülkenin can damarıdır. Hükümetin görmezden geldiği bir konu var ki, o da enerjide özelleştirmenin diğer özelleştirmelere benzemeyeceğidir”

dedi. Ülkenin coğrafi açıdan stratejik konumda bulunduğunu ve enerjinin de son derece stratejik bir sektör olduğunu kaydeden Kumlu, kaygılarının sadece özelleştirme nedeniyle işsiz kalacak üyeleri için değil, ülkenin geleceği olduğunu vurguladı.

Özelleştirme düşüncesiyle yıllardır tek çivi bile çakılmayan termik santralların kaderine terk edildiğini, ülkenin enerjide yüzde 70’ler düzeyinde dışa bağımlı hale getirildiğini ifade eden Kumlu, enerjide özelleştirme değil, tersine var olan tesislerin bakım ve onarımı ile ihya zamanı olduğunun altını çizmiştir.

ERDEMİR Türkiye’nin en büyük yassı çelik üreticisi olan Ereğli Demir-Çelik İşletmeleri 27 Şubat 2006 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait yüzde 46.12’lik hissesi ile yüzde 3.17'lik Türkiye Kalkınma Bankasına ait hissesinin Oyak'a devrine ilişkin hisse devir sözleşmesi imzalandı.

Erdemir’in özelleştirilme aşamasında kamuoyunun müthiş tepkisi ve Ereğli halkının direnişi bu satışın bitiriliş şeklini farklı bir biçime sokmuştu. OYAK'ın Erdemir'i satın alması kamuoyundaki tepkileri azalttı.

OYAK, Erdemir için Fransız ARCELOR şirketiyle anlaşmış olduğu daha sonra ortaklığının bozulduğu basında yer almıştı. Hisse bedeli olarak 2 milyar 770 milyon doların İdare hesaplarına, 190,2 milyon doların da Türkiye Kalkınma Bankası hesaplarına intikal ettiği bildirildi.

OYAK'ın yüzde 3,17'lik TKB hisseleri için ödeneceği tutar ise yaklaşık 190,4 milyon dolar olarak hesaplanırken, toplam ödeme de 2 milyar 960 milyon doları bulacak. Böylelikle Erdemir'in yüzde 49,29 oranındaki hissesi Ataer A.Ş'ye geçmiş olacak.

Ordu yardımlaşma kurulu tarafından kurulan Ataer şirketi Erdemir'in yeni sahibi oldu.

15 Mayıs 1965'te 470 bin tonluk yıllık sıvı çelik kuruluş kapasitesiyle faaliyete geçen Erdemir mamullerini makine, boru ve profil, ambalaj malzemeleri, ev eşyaları, ısı gereçleri, elektrik makine ve aletleri, tarım araçları imalatı ile gemi ve konteyner yapımı, otomotiv sanayi, yan sanayiciler, tüccarlar, ve ordu başta olmak üzere pek çok kamu kurumu da kullanmaktadır.

Yabancıya gitmesin diyerek Erdemir’i alan OYAK grubu,daha sonra Oyak Bank’ı Hollandalıya satmıştır.

ETİ ALÜMİNYUM SEYDİŞEHİR tesisleri 1967 yılında ABD'nin muhalefetine rağmen Ruslar tarafından kurulan Eti Holding bünyesinde faaliyet gösteren Konya’nın Seydişehir ilçesinde bulunan Seydişehir Alüminyum Tesisleri, dünyada ham madde mamul maddeye ithal girdisi olmayan üç tesisten biri olma özelliğine sahip.

Alüminyum üretimi yanında, dünyada cevher de çıkaran tek işletme ve Boksitten alüminyum üreten tek tesis olan Seydişehir Alüminyum Tesislerinin yüzde yüz blok satış yoluyla 25.7.2005 tarihinde özelleştirme kapsamına alınmış 305 milyon dolarla CE-KA inşaata satılan şirket 49 yıllığına Türkiye’nin beşinci büyük barajı olan Oymapınar hidroelektrik santralını bedelsiz olarak işletme hakkını da elde etmiş.

Fakat SEYDİŞEHİR ALÜMİNYUM TESİSLERİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ ile ilgili olarak DANIŞTAY 29.05.2006 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Ancak hükümet yürütmeyi durdurma kararını uygulamak yerine, yargı kararını uygulamayanlar hakkında yargılamaya da izin vermemiştir.

ETİ BAKIR A.Ş ve KARADENİZ BAKIR İŞLETMELERİ A.Ş Karadeniz bölgesindeki Murgul, Küre, Espiye ve diğer maden sahalarından bakır, bakırlı pirit ve diğer cevherleri çıkarmak ve mevcut tesislere ilave olarak yeni tesisler kurmak, yeni cevher yatakları bulmak ve işlemek maksadı ile 28.05.1968 tarihinde %49 hissesi Etibank’a, %51 hissesi de özel kişi ve bankalara ait olmak üzere 300 Milyon TL sermaye ile kurulmuştur.

Eti Holding'e bağlı ortaklıklarından, Eti Bakır, Eti Krom, Eti Metalurji ve Eti Gümüş’ün özelleştirilmesinde,
Eti Bakır A.Ş. ile Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş.ye (KBİ) ait Samsun İşletmesi'nin 33 milyon ABD dolara Ce-Ka İnşaat Makina Madencilik A.Ş.’ne satılmıştır.

Eti Gümüş A.Ş. 8 Mayıs 2003 tarihinde, ETİ Gümüş A.Ş.’de bulunan %100 oranındaki kamu hissesinin blok satış yöntemiyle özelleştirilmesi amacıyla açılan ikinci ihaleyi 6 Mayıs 2004 tarihinde 41.200.000 ABD doları veren Söğütsen Seramik Sanayi İnşaat Madencilik İthalat İhracat A.Ş firmasına satılmıştır.

Türkiye Maden İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu tarafından yapılan açıklamada ise

“...Eti Gümüş’ün ihalesini kazanan Söğütsen Seramik Şirketinin daha önce iflası istenmiş, uçan kuşa borçlu, daha önemlisi devlete borçlu bir şirket"

olduğu belirtilmiştir. Daha sonra 17.8.2004 Akşam Gazetesi haberine göre Koza Davetiye Mağaza İşletmeleri ve İhracat A.Ş’nin Eti Gümüş’ü satın aldığı duyurulmuştur.

Eti Krom A.Ş. Özelleştirme Yüksek Kurulu, 24.06.2004 tarihinde % 100 oranındaki hissesinin özelleştirilmesini teminen, 58.100.000.- (elli sekiz milyon yüz bin) ABD Doları bedelle en yüksek teklifi veren Yıltaş İnşaat Ticaret Limited Şirketine satılmasına karar verilmişti.

Ancak, şirket ÖİB tarafından uygulanan uzatmalara rağmen Eylül ayına kadar ilk taksidini bile ödeyememesi nedeniyle 14 Eylül 2004 tarihinde yapılan ikinci ihalede 58.050.000-ABD Doları bedelle maden-metalürji sektörleriyle ilişkisi Rusya’dan ithal ettiği kömürü paketleyerek satmaktan öte olmayan Yıldırım Dış Ticaret ve Pazarlama A.Ş. ile satış sözleşmesi imzalamıştır.

Eti gümüş gibi Eti Krom’ da kasalarındaki mevcut nakitleri, stoklarındaki hammadde ve satışa hazır metalleri, taşınmaz varlıkları (arsa, bina,vb), kamunun malı olan madenlerin ruhsatlarıyla birlikte yok pahasına satılmıştır.

Eti Elektrometalurji 15.320 milyon dolara satıldı. Satılırken kasasında 2.06 milyon nakit para ve işletmede 3.4 milyon dolarlık stokları, işten çıkarılacakların kıdem ve ihbar tazminatları için devletin yatırdığı 5.04 milyon dolar da para yatırılmış haliyle satılıyor. Yani alıcı firma para ödemediği gibi üstüne para almış oluyor.

PETROL OFİSİ yüzde 34 hissesini satın almak için Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş. ile anlaşan Orta Avrupa'nın önde gelen petrol ve doğalgaz şirketi Avusturyalı OMV, bu hisseler için 1 milyar 54 milyon dolara 13 Mart 2006 tarihinde anlaşma imzalamıştır.

OMV, 5 kıtada 18 ülkede petrol arama ve çıkarma faaliyetini sürdürüyor.

Petrol ofisi 21 Temmuz 2000 tarihinde Türkiye İş Bankası ve Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş.’den oluşan Ortak Girişim Grubu tarafından satın alınmıştır. 2002 yılının Ağustos ayı itibariyle ise grup, Petrol Ofisi`nin devlete ait olan yüzde 25.83 oranındaki hissesini satın aldı.

Aynı yıl, aralık ayında İş-Doğan ve Petrol Ofisi`nin birleşmesiyle İş Bankası ile Doğan Holding eşit olarak Petrol Ofisi`nin yüzde 47.42`sine sahip oldular. Bu tarihte halka açıklık oranı yüzde 5,16 idi. 2 Eylül 2005 tarihinde İş Bankası’nın sahibi bulunduğu ve toplam sermayenin yüzde 44,06’sına karşılık gelen Petrol Ofisi hisse senetleri Doğan Holding tarafından 616 milyon dolar karşılığında satın alınmıştı.

KOÇ HOLDİNG ŞİRKETLERİ

Demir dökümün satışı: Koç ailesi üyelerinin sahip oldukları 53 yıllık şirketi olan Türk Demirdöküm’ün % 72.56 hissesini 211 milyon Euroya Alman Vaillant’ sattı. (toplam şirket değeri 391 milyon dolara denk gelmektedir) satışın 30 Eylül 2007 tarihinde tamamlanmış.

Vaillant İcra Kurulu Başkanı (CEO) Claes Göransson ise, Vaillant'ın dünyada 10 binden fazla kişiye istihdam sağladığına ve geçen yıl 2 milyar avro gelir elde ettiğine işaret ederek şunları söyledi: "Dünya piyasasının yüzde 21'ine sahibiz ve Demirdöküm'le üstünlüklerimiz daha da artacak. Duvar kombileri sektöründe lider olmak istiyoruz. Türkiye'nin Doğu Avrupa, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya yakın olması çok önemli. Buralara yapılan ihracatı artıracağız." diyen Göransson, 'Demirdöküm ismi kalacak mı?' sorusuna, "Kesinlikle. Demirdöküm güçlü bir marka ve kalacak" yanıtı verdi.

Son iki yılda Tüpraş, Yapı Kredi Bankasının bir kısım hissesini, Tansaş gibi büyük satın almalar gerçekleştiren Koç Holding, geçen yıl İzocam, Döktaş ve Biletix'teki hisselerini yabancı yatırımcılara devretmiştir.

İzocam’ın satışı: Koç Topluluğu'nun, Eylül 2005’ de şirket satışlarından birini daha gerçekleştirdi. Koç ailesi ve Koç şirketlerinin İzocam'da sahip olduğu yüzde 61.2 oranındaki hisse, Kuveyt şirketi Alamana Industuries ile Fransız şirketi Saint Gobain Isover'e 171milyon 341 bin dolara satıldı.

Döktaş’ın satışı Koç Holding’den yapılan açıklamaya göre yüzde 49’u halka açık olan Döktaş’ın yüzde 54.96’sına 111 milyon 25 bin 866 dolara Finli Componenta Corporation şirketine Ekim 2006 tarihinde satmıştı. Döktaş'ın yeni hissedarı uluslararası alanda metal sektöründe faaliyet gösteren Componenta Corporations şirketi, Finlandiya, Hollanda, İsveç'te üretim tesisleri bulunuyor.

Koç Topluluğu tarafından 1973 yılında kurulan Döktaş’ın, dünyanın her yerinde faaliyet gösteren demir ve hafif alaşımlı mamul kullanıcıları için ürettiği ham ve işlenmiş komponentler ile Türk döküm sanayinin pazar lideri konumundayken, dünyanın pek çok noktasına kaliteli ürünler sağlıyordu.

Biletix’in satışı Koç Bilgi Grubu şirketlerinden Koç, Biletix'i dünyanın en büyük bilet satış şirketlerinden Amerikalı Ticketmaster'a satıldı. Satış fiyatı ile ilgili bir açıklama yapılmadı. Tahmini 15-20 milyon dolar çıvarında olduğu söylenmiştir.

Biletix'in yüzde 50 hissesi KoçSistem'e, yüzde 50 hissesi ise kurucu ortaklar Dave Dorner ve Ali Abhary'e aitti. Ticketmaster, hem KoçSistem'in elindeki hisseleri hem de iki kurucu ortaktaki hisseleri satın aldı. Koç Bilgi Grubu, satış fiyatı ile ilgili bir açıklama yapmazken, satışın 15-20 milyon dolar arasında bir bedel üzerinden olduğu söyleniyor. KoçSistem’den yapılan açıklamada, 2000 yılında Koç Grubu ve TAG Enterprises ortak girişimiyle kurulan Biletix'in kısa zamanda Türkiye'nin en başarılı e-ticaret şirketlerinden biri haline geldiği vurgulandı.

2000 başlarında Ali Abhary ve Dave Dorner ile Koç Bilgi Grubu'nun ortaklaşa bir girişimidir. ABD'nin Kalifornia eyaletinde olan ve Türkçe'de adı 'bilet uzmanı' anlamına gelen Ticketmaster sağladığı bilet satış ve dağıtım hizmetlerini, dünyanın en büyük e-ticaret sitelerinden biri olan www.ticketmaster.com internet sitesi üzerinden, dünya çapında hizmet sunuyor. Ticketmaster; ABD dışında, İngiltere, İrlanda, Hollanda, Norveç, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Almanya, İspanya ve Belçika'yı kapsayan toplam 18 farklı pazarda faaliyet gösteriyor.

UN RO-RO 1993 yılında 48 ortakla kurulan, UN RO-RO deniz taşımacılığı şirketi, UN Ro-Ro’nun satışına önce imza koyan, daha sonra ise ’uyku mahmurluğuyla imzaladım, ölürümde sattırmam, Satış süreci şeffaf değil”diyerek satışına karşı çıkan Saffet Ulusoy 7 ekim 2007 şirketin ABD’li yatırım fonu 1976 yılında Jerome Kohlberg, George Roberts ve Henry Kravis tarafından kurulan (KKR) firmasına şirketi toplam 910 milyon Euro’ya yüzde 97.6’ı hissesinin satışı için imza attı.

İstanbul Ambarlı ve İstanbul Pendik limanlarından İtalya’nın kuzey ucundaki Trieste kentine düzenli olarak seferler düzenleyen UN RO RO' nun tamamı lojistik ve işletme alanında faaliyet göstermekte olan 5 ayrı şirketi bulunuyor.

AFM Adnan Akdemir Ailesi’ne ait AFM sinemaları bir aile şirketi olup 40 yıl önce hizmete girmiş ve hissesinin 51.9’nını 28.5 milyon dolara Turkcell’in ortağı Rus Alfa Grubuna satıldı. Alfa’ya yapılan satışta ise koltuk başına değer çok düşük bir seviyeden belirlendiği ifade edilmiştir. Rus Alfa Grubu, 183 sinema salonu ve 33 bin koltuğu bulunan AFM Sinemaları’nı 55 milyon dolarlık piyasa değeri üzerinden satın almıştır.

ECZACIBAŞI İLAÇ Türkiye'de öncüsü olduğu ilaç sektörünün çınarı 65 yıldır varlığını sürdüren ilaç’ın % 75’ini 460 milyon Euroya Çek kökenli Zentiva’ya sattı. 5 bine yakın çalışanı olan Zentiva'nın Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Romanya'da üretim tesisleri bulunuyor. Zentiva N.V Yönetim Kurulu Başkanı ve Üst Yöneticisi Jiri Michal da, “Eczacıbaşı ile yaptıkları anlaşmanın, bugüne kadar gerçekleştirdikleri en büyük stratejik işbirliği anlaşması olduğunu, bu anlaşma ile Orta ve Doğu Avrupa pazarlarındaki büyüme stratejilerini hayata geçirme yönünde önemli bir adım attıklarını” vurgulamıştır.Onlar büyürken biz de küçülüyorduk !

FALIM Ve FİRST Dandy Sakız adıyla Jak Amram tarafından kurulan ve 1972’de faaliyete geçen şirket daha sonra Intergum Grubu’na dönüştü. Jak Amram, aynı zamanda Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Intergum grubu Dandy ile piyasaya girip 'Falım' ve 'First' ile son yıllarda markalı sakız üretmeye başlayan ve başta ABD olmak üzere AB ülkelerinin market zincirlerinin raflarını sakızları ile süsleyen önemli bir marka haline geldi. Türkiye’nin lider sakız şirketi olan Intergum’ı Amram ailesinden satın almak için Haziran ayında anlaşma yapan İngiliz gıda devi Cadbury Schweppes’ de çalışan sayısı 50 bin ve 200 ülkede faaliyet göstermektedir.

Türk sakız piyasasının yüzde 46'sı Intergum'ın tekelinden 450 milyon dolara satın alan dünyanın en büyük şekerleme şirketi olan İngiliz Cadbury Schweppes’e satıldı. Kent Gıda’nın yüzde 95.36 hissesine2006 yılında sahip olan Cadbury Schweppes’ten Türk sakız piyasasında yüzde 60'lık payla en büyük oyuncusu haline geldi. Cadbury çatısında Türkiye'de Trident, Nazar, Tipitip, Toybox ve Olips ürünleri bulunuyor.

TÜRKİYENİN İLK DİŞ HASTANESİ DENTİSTANBUL 2001'de Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi adı altında faaliyete başlayan Dentistanbul, 2003'te Türkiye'nin ilk özel diş hastanesi ruhsatını aldı. Yılda ortalama 20 bin hastaya hizmet veren hastaneyi kuran Mehmet Ali Özer büyük bir gizlilik içinde Dentistanbul'u ABD'li Global Environment Fund'a (GEF) sattı. Kurulduğu 1991 yılından beri GEF 6 milyar 200 milyon dolar bağış ve 1800 projeye 20 milyar doların üstünde finansman desteği sağladı. Gelişmekte olan 140 ülkede 800 milyon dolarlık fon yöneten GEF, Latin Amerika, Avrupa ve Doğu Avrupa'da faaliyet gösteriyor. Macaristan ile Polonya'da merkezleri bulunan Euromedics ve Latin Amerika Sağlık Fonu GEF'in başlıca yatırımları arasında bulunuyor. Şirket özellikle Avrupa Birliği'ne giriş aşamasındaki ülkelerde yatırım yapmayı tercih ediyor.

Yabancı sermaye girişi böylece hastanelere de sıçramış oldu.

ACIBADEM SAĞLIK HİZMETLERİ ve ACIBADEM SİGORTA
Acıbadem sağlık hizmetlerinin yüzde 69,6 hissesi Almond AŞ satıldı.

Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya`da öncü sağlık hizmeti sunucusu olma amacıyla Abraaj Capital ile ortak olmuştu. Acıbadem`in başkanı Mehmet Ali Aydınlar ile Abraaj Capital
tarafından % 50-50 eşit hisseyle kurulan Almond AŞ, Acıbadem`in yüzde 69,6 hissesini satın aldı. Abraj Capitol daha öncede Acıbadem sigortanın % 50hissesini almıştı.

Abraaj Capital Grubu`na bağlı Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi üyelerinden Ali Al-Turki`ye ait Almond Holding`e satıldı. Acıbadem Sağlık Grubu’nun, 6 hastane, 7 tıp merkezi ve poliklinikleri, göz sağlığı
merkezi, laboratuar ve şubeleriyle yaklaşık 6 bin çalışanı bulunuyor.

Abraaj Capital, uluslararası bir yatırım şirketinin Deutsche Bank, Citicorp yanında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri kökenli ortakları da olan Arbaaj'ın başlıca uluslararası ortakları arasında DIFC Investments, Emirates Bank International, Mashreq Bank, Zabbeel Investment, Public Institution for Social Security (Kuwait), Al Qudro Holdings gibi kuruluşlar bulunuyor.

BAŞAK SİĞORTA VE BAŞAK EMEKLİLİK 1959'da Ziraat Bankası'nın kurduğu Başak Sigorta ve 1997'de kurulan Başak Emeklilik Özelleştirme İdaresi tarafından, 268 milyon dolara Fransız şirket Groupama International satıldı. Başak Sigortadaki yüzde 56.67 ve Başak Emeklilikteki yüzde 41 hisselerine sahip olan Groupama International Daha önce aldığı Güneş Sigortada da yüzde 30 hisseye sahip. Fransa'nın ikinci büyük sigorta şirketi olan Groupama, 1900'den bu yana çalışmaları sürüyor. Groupama, Fransa dışında İspanya, İngiltere, İtalya, Portekiz, Macaristan, Çin ve Vietnam'da faaliyet gösteriyor 3.2.2006 Milliyet

GÜVEN SİGORTA Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği (TTKKMB), özelleştirme kapsamında 2000 yılında satın aldığı Güven Sigortayı satışa çıkarıyor ve 17 Mart 2008'deki ihaleyle açılacak. Güven sigortada halen, 2 bin 600 acentası bulunuyor. Fransız Gruopama Güven Sigorta ile de ilgileniyor. Sonucu belli değil.

RAY SİGORTA Dışbank hisselerini zararına Doğan Finansal Kiralama A.Ş.'ye devretti. Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş.’nin sahibi olduğu Ray Sigorta A.Ş. şirketinin %58.2 hissesi, 81.48 milyon dolara TBIH Financıal Services Group’a 19 Mart 2007 tarihinde satıldı. Yüzde 20 hissesi kalan Doğan Holding bu payın 2010 ve 2011 yıllarına kadar TBIH'e satış opsiyonu olduğu belirtildi . THY filosunu 1968-2004 yılları arasında kesintisiz teminat altına alan Ray Sigorta, üç yıl aradan sonra THY’yi yeniden sigortalamaya başladı.

TÜRKİYE GENEL SİGORTA A.Ş. Mart 2007 tarihinde % 80’nı 285 milyon Euro’ya Mehmet Emin Karamehmet'in sahibi olduğu Çukurova Grubu'ndan satın alan İspanyol Mapfre SA’nın, sigorta, reasürans ve çeşitli finansal hizmetler konusunda İspanya ve Güney Amerika dahil toplam 40 ülkede faaliyet gösteriyor. İspanyol firma, satın alma işleminin tamamlanmasıyla Genel Sigorta'nın Mapfre International'ın bir şubesi durumuna dönüşeceğini bildirdi. Türkiye'de araç sigortasında 6., yaşam sigortası dışındaki sigortalarda 10. sırada bulunan Genel
Sigorta ve acentesi olan Genel Yaşam'ın 310 personeli ve tüm Türkiye'de 297 bayii bulunuyor. Genel Sigorta, Türkiye'deki pazarın yüzde 3,2'sine egemen durumdadır. 24.9.2007

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK, HSBC BANK şubelerinde satışa sunuldu. HSBC Bank, imzalanan acentelik sözleşmesi ile Anadolu Hayat Emekliliğin hayat sigortası ve bireysel emeklilik ürünlerini kendi müşterilerinin finanssal ihtiyaçlarına çözüm olarak sunacak, imzalanan acentelik sözleşmesi ile bankanın ülke çapındaki 156 şubesinde hayat sigortası ve bireysel emeklilik ürünlerinin müşterilere sunulacağını 11.10.2008 tarihli hürriyet gazetesi aracılığı ile bildirdi.

Daha önce tamamı TMSF’na ait olan Demirbank T.A.Ş hisselerinin HSBC Bank satış ve devrine ilişkin sözleşme 20 Eylül 2001 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştı. HSBC Bank bu satış işlemi karşılığı, devir tarihinde TMSF’na peşin olarak toplam USD 350 milyon ödemiş. Toplam 198 şubesi ve 3700 civarında çalışanı ile Türk Bankacılık Sisteminde önemli bir yeri bulunan Demirbank T.A.Ş’nin, bu satış işlemi sonucunda HSBC Bank A.Ş. ile birleşmek suretiyle bankacılık faaliyetlerine devam ediyordu.

GARANTİ SİGORTA VE GARANTİ EMEKLİLİK Garanti Bankası ile Avrupa'nın önde gelen sigorta gruplarından Eureko B.V.arasında Mart ayında açıklanan ortaklık, TC Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ve Rekabet Kurumu tarafından onaylandı. 21 Haziran 2007 Perşembe günü imzalanan satış anlaşmasına göre, Eureko, Garanti Sigorta A.Ş.'ye ait %80 oranındaki hisseyi 365 milyon Euro bedelle satın aldı. Şirket ayrıca, Garanti Emeklilik ve Hayat A.Ş.'ye ait %15'lik hisseyi 100 milyon Euro karşılığında satın aldı, %35 oranında yeni hisse alım hakkına da sahip oldu. http://www.garanti.com.tr Garanti Sigorta, bugünden itibaren faaliyetlerine Eureko Sigorta A.Ş. adıyla devam edecek.

Eureko Sigorta hisselerinin yüzde 20'sinin Garanti Bankası'na ait olmaya devam edeceğine işaret edilen açıklamada, yeni dönemde Garanti Bankası ile işbirliğinin aynı şekilde devam edeceği ve banka sigortacılığındaki lider konumunun yanı sıra, diğer dağıtım kanallarında da büyüyeceği belirtildi. Yaklaşık 7 milyon müşteriye hizmet veren Eureko, Avrupa sigortacılık pazarındaki en büyük 10 oyuncu arasında yer almayı hedefliyor. Bu amaçla faaliyet gösterdiği ülkelerde işbirliği yapan Eureko, merkezi Hollanda'nın yanı sıra Avrupa'nın 10 ülkesinde faaliyet gösteriyor.

İHLAS SİGORTA İhlas Sigorta'nın yüzde 88,25'inin Almanya'da sigorta sektöründe faaliyet gösteren HDI International Holding'e (HINT) 23,7 milyon YTL yaklaşık 16.75 milyon Euro bedelle tamamını Alman Talanx Sigorta Grubu'nun iştiraki olan HDI’ sattı. Satış sözleşmesi 30 Haziran 2006 tarihindeki duyurusu Almanya ve Türkiye'ye aynı anda yapıldı. İhlas Sigorta'nın adı değişerek, HDI Sigorta oldu. Brezilya, İspanya, İtalya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Avusturya gibi dünyanın birçok ülkesinde sigortacılık faaliyeti gösteren Talanx AG, dünyanın birçok ülkesine reasürans kapasitesi sunan Hannover Re'nin de sahibi. Grup, faaliyet gösterdiği ülkeler arasında Türkiye'yi de katmış oldu. Almanya'da Mercedes, BASF, Simens, MAN gibi büyük grupların sigortasını yapan Talanx Grubu'nun, Türkiye'de HDI Sigorta olarak faaliyete geçmesi ile tüm Türkiye'deki Alman şirketlerinin sigortasını üstleneceği ve buna paralel olarak bankasürans (banka sigortacılığı) yapacağı da edinilen bilgiler arasında.

İSVİÇRE SİGORTA 25 yıl önce temsilcilik, daha sonra şube ve Türk-İsviçre ortak teşebbüsü haline dönüşen İsviçre Sigortayı Alman reasürans şirketi "Münich Re"nin çoğunluk hissesine sahip olduğu Ergo, İsviçre Sigorta hisselerinin yüzde 75'ini satın aldı. Yüzde 25 hisse Balcı Ailesi’nde kalırken, satış fiyatı konusunda her iki taraf da açıklama yapmaktan kaçınırken, İsviçre Sigorta ve İsviçre Hayat için Ergo 212.9 milyon Euro ödediğini Almanya’da açıklamıştır. Ortaklığa ilişkin haber ilk kez 11 Temmuz 2006 tarihinde medyada yer almıştır.

EMEK HAYAT SİGORTA Tasarruf Mevduatı Sigorta fonu (TMSF), Aksoy grubundan haczedilen Emlak Hayat Sigorta A.Ş.deki yüzde 99.99 oranındaki hisseyi l milyon 500 bin YTL’ye merkezi Bahamalar’da bulunan Gem Global’a ihale etmiştir. Sabah 21.3.2006

TEB SİGORTA Zurich Finansal Hizmetler Grubunun, TEB Sigorta A.Ş.'nin tamamını satın almak için anlaşma imzaladı.2007 yılında prim üretimi 130 milyon dolara (155 milyon YTL) ulaşan TEB Sigortanın, 600 noktaya ulaşan geniş bir ağ ile hizmet verdiği ifade edildiZurich Finansal Hizmetler Grubunun, Kuzey Amerika, Avrupa, Asya Pasifik, ve Latin Amerika'nın olduğu çeşitli pazarlardan oluşan global ofis ve şube ağı aracılığıyla hizmet veren sigorta bazlı bir finansal kuruluş, 1872'de kurulan grubun merkezinin, İsviçre'nin Zurich şehrinde bulunduğu ve grubun yaklaşık 55 bin çalışanı ile 120'den fazla ülkede hizmet verdiği bildirilmiştir. Zurich, TEB Sigorta’yı satın aldığı fiyatı açıklamazken, TEB Sigorta’nın ismi de ’Zurich Sigorta’ olarak değişeceği ve TEB Sigortanın satışından Türk Ekonomi Bankası’nın (TEB) elde edeceği kaynak, banka, leasing, faktoring alanında büyüme için kullanılacak bilgileri basında yer almıştır.

ŞEKER SİGORTA Hisselerinin yüzde 70.20'lik bölümü ABD’li Liberty Mutual Grubu'na geçen Şeker Sigortanın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Joe H. Hamilton,"Türkiye'nin izlediği ekonomik politikalarla Türk sigorta piyasası önemli ölçüde genişlemeye hazır. Bireylerin ortalama harcanabilir gelirleri yükselen bir trende sahip, Arabaları, evleri ve şahsi malları kapsayacak sigorta ürünlerine olan talebi artırıyor” diye belirtirken fiyat açıklanmayan satışta 59.6 milyon dolar tahmin edilmektedir. Hamilton, Liberty Mutual'ın dünyadaki yeri konusunda şu bilgileri verdi:"Liberty Mutual Group, Amerika'nın en büyük şirketleri listesinde 102'nci sırada yer alırken, 39 binden fazla çalışanı, dünya üzerinde 900'den fazla ofisi ile "Asya, Avrupa ve Latin Amerika'da, 20'den fazla ülkede faaliyet göstermektedir.

GLOBAL HAYAT SİGORTA 1998 yılında hayat sigorta ürünleri konusunda faaliyet göstermek amacıyla kurulan Hayat Sigorta şirketi, 1 Mayıs 2003 tarihinde "Global Hayat" ismini almıştır. Avrupa'nın önde gelen finans kuruluşlarından Dexia'ya çoğunluk hisselerini devreden DenizBank, Global Yatırım Holding iştiraki olan Global Hayat Sigorta ile satış anlaşmasını imzaladı. Böylece Global Hayat Sigorta 2 milyon 700 bin YTL’ye Denizbank'ı alan Dexia'ya geçmiş oldu.Dexia Bank, 1996 yılında Fransız Credit Local ve Belçikalı Credit Communal'ın birleşmesi sonucu ortaya çıkan Avrupa'nın en büyük 15 bankasından biri ve dünyanın en büyük 30'uncu bankası konumunda bulunuyor. Banka Belçika ve Fransa dışında Lüksemburg, Hollanda, İngiltere, İsveç, İtalya, İspanya, Almanya ve Amerika'da faaliyet gösteriyor.

ANKARA EMEKLİLİK Anadolu Hayat Emeklilik, Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Bakım ve Yardım sandığının sahibi olan Ankara Emeklilik, Genel merkezi Hollanda merkezli sigortacılık şirketi AEGON’a yüzde yüz hissesini satmıştır. Türk hayat sigortacılık ve emeklilik fonu pazarında söz sahibi oldu. Ankara Emeklilik satıldığında, 54 binin üzerinde bireysel emeklilik katılımcısına ve yaklaşık 35 milyon Euro fon birikimine sahip bulunuyor aynı zamanda Şekerbank ile imzalamış olduğu dağıtım anlaşması çerçevesinde, ürünlerinin, bankanın ülke çapında yayılmış bulunan 236 şubesi üzerinden de dağıtımını sürdürmektedir.

AEGON`un son yıllarda Orta ve Doğu Avrupa`da, Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Romanya olmak üzere 5 ülkeyi kapsayan genişlemesine Türkiye yi de katarak tamamlamış oluyor.

AK EMEKLİLİK Sabancı Holding İştiraklerinden Aksigorta'nın Yüzde 99.4'üne sahip olduğu Ak Emeklilik A.Ş. ile İngiliz Sigorta Devi Aviva Plc'nin Türkiye'deki Şirketi Aviva Hayat ve Emeklilik'in Birleşme Anlaşması 21 Mart 2007’de İmzalandı. Yapılan anlaşma Ak Emeklilik'in banka sigortacılığındaki deneyimleri ile, Aviva Hayat ve Emeklilik'in doğrudan satış gücünü biraraya getirerek Türkiye'nin lider hayat ve emeklilik şirketini oluşturmayı amaçlıyor.

Yeni şirket, 31 Mart 2007 itibariyle 572,5 milyon ABD doları bireysel emeklilik fon büyüklüğü ve yüzde 25'lik pazar payı ile bireysel emeklilik sektörünün lider şirketi konumuna yerleşirken, aynı zamanda 30.3 milyon ABD doları toplam prim üretimi ve yüzde 11'lik bir pazar payı ile hayat sigortasında üçüncü sıraya yükselmiş oldu. Birleşme sürecinin tamamlanmasının ardından Aviva Plc, Aksigorta'ya 100 milyon ABD doları nakit ödeme yapacak. Birleşme anlaşması kapsamında yapılan acentalık anlaşması ile de Akbank'ın 687 şubesi üzerinden 5.9 milyon perakende müşterisine hayat ve emeklilik ürünlerinin satışına olanak sağlanıyor. (İhlas Haber Ajansı) 08.06.2007


TÜRK TELEKOM 1 Temmuz 2005 tarihindeki ihaleyi kazanan yüzde 55 hissesinin suikasta kurban giden eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri'nin ailesine ait olan Oger Telecom 6 milyar 550 milyon doları peşin ödeyeceğini açıklamış ancak daha sonra taksitle ödeme yapmaya başlamıştı. Altı aylık kârı bedelle en stratejik kurumumuz satılmış oldu. ABD dahil hiçbir ülkede yabancılara işletme ruhsatı satış yetkisi vermezken bizim ülkemizde gerçekleşmiştir.

Anayasa Mahkemesi: “Türk Telekom Stratejiktir” mahkemenin 1994/45 sayılı kararında;

“Kalkınmayı hızlandırmak için, elbette, dış borçlanma, yabancı sermaye, yabancı ortaklıklardan yararlanmak gerekir; ancak, özelleştirme yoluyla giderek yabancıların nüfuzuna yol açılması ülke bağımsızlığı yönünden kabul edilemez. Bu gerçek, özelleştirme politikası uygulayan gelişmiş kimi ülkeleri bile önlem almak zorunda bırakmıştır” denilerek, ulusal varlıklarımızın yabancılaştırılması konusuna dikkat çekilmiştir. Mahkeme aynı kararında; “Telekomünikasyon ve elektrik gibi stratejik öneme sahip kamu hizmetlerinin yabancılaşması, ülke savunması, güvenliği ve bağımsızlığı yönünden sakıncalıdır”

görüşüne yer vererek, Türk Telekom’un Stratejik olduğunu vurgulamaktadır.

Fakat daha sonra Anayasa Mahkemesi Başkan vekili Haşim Kılıç, 5189 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2. maddesinde yer alan,

"Devamı süresinde tekel mahiyetinin yaratabileceği sakıncalar da dahil" ve "Aynı maddenin 3. fıkrası" ibarelerinin iptali ve yürürlüklerinin durdurulması istemini oy çokluğuyla reddettiklerini bildirdi.

Haşim Kılıç, bir gazetecinin,

"Böylelikle Telekom'un satışına vize verilmiş mi oldu?"

sorusuna,

"Vize verilmiş oldu. Şu anda Anayasa Mahkemesi açısından bir problem kalmadı"

yanıtını verdi. CHP, Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuruda, 5189 sayılı yasa ile 406 sayılı yasadan çıkarılan 3. fıkranın iptalini istemişti.

Söz konusu 3. fıkra,

"Yabancı, gerçek ve tüzel kişilerin Türk Telekom'daki hisse oranı yüzde 45'i geçemez ve bunlar doğrudan ya da dolaylı olarak şirketin çoğunluk hisselerine sahip olamazlar"

hükmünü içeriyordu. Bu arada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türk Telekom'un özelleştirilmesiyle ilgili olarak açılan davada, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı ile, Oger Telecoms Ortak Girişim Grubu'nun Türk Telekom'u devralması için hukuki bir engel kalmamış oldu.

Ve satış gerçekleşti. Türk Telekomünikasyon’un yüzde 55 hissesinin 6.55 milyar dolara Oger Telecom Ortak Girişim Grubu’na satışına ilişkin “hisse satış sözleşmesi” imzalandı.

Sözleşme, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, özelleştirmeden sorumlu Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Saudi Oger Grubu’nun mali işlerden sorumlu Başkan Yardımcısı Muhammed Hariri tarafından imzalandı.

2004 yılı itibariyle abone sayısı 19 milyon 125 olan Türk Telekom'un 55 bin 794 personeli bulunuyor. 2004 yılında 11.2 katrilyon lira ciro gerçekleştiren Türk Telekom'da net gelir 8.6 katrilyon lira. 5 katrilyonluk toplam gideri olan Türk Telekom'da net kar ise 2.1 katrilyon lira ve Türk Telekom, dünyanın 13'üncü büyük telekom kuruluşuydu, satışı ülke çapında işçi gösterilerine yol açarken, bu durum Oger Telecom CEO'su Muhammad Hariri'nin işten çıkarma yapılmayacağı yönünde bir duyuru yapmasına da neden olmuştu.

Fakat bugün dahi işçilerin grevi halen sürmekte olduğunu görmekteyiz. Devletin üzerine gitmeyip göz yumması ve yeterli denetim yapılmaması nedeniyle, keyfi uygulamalar hüküm sürmektedir. Türktelekom’un satış esnasındaki kasalarında nakit bulunan 1.64 milyar dolar parasıyla bedava değil üstüne para verilerek satılan şirketlerimizden birisidir.

TÜRK TELEKOM - INNOVA'YI ALDI Türk Telekom, 1999 yılında kurulan, 2005 yılında ise Anel Grup bünyesine katılan Innova Bilişim Çözümleri A.Ş.’nin tamamını 18.5 milyon dolara satın aldı. Anel Telekomünikasyon Elektronik Sistemleri Sanayi ve Ticaret AŞ bağlı ortaklığı Innova Bilişim Çözümleri A.Ş. yüzde 100 hissesini sattı.

AVEA SATIŞI CEP telefonu sektöründe Türk Telekom Avea’daki İtalyan hisselerini aldı.

Türk Telekom, Telecom Italia (TIM) ile Avea’daki hisselerinin tamamını satın almak üzere 500 milyon dolara anlaştı. Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk Telekom Avea’da yüzde 81 hissenin sahibi oldu. Avea’nın daha önceki ortaklık yapısı yüzde 40 TIM, yüzde 40 Türk Telekom ve yüzde 20 İş Bankası şeklindeydi.

Avea hisselerine ilişkin anlaşmanın temeli Telecom Italia ve Oger Telecom arasında Temmuz 2005’te imzalanan sözleşmeye dayanıyor. Türkiye cep telefonu sektörüne İş Bankası ile kurduğu Aria markasıyla giren daha sonra faaliyetlerini Aria-Aycell birleşmesiyle doğan Avea'da sürdüren TIM'ın, hisselerini devretmesiyle Avea'da da yönetim açısından dengeler değişti. Avea da, yüzde 44.55'lik payıyla Lübnan’lı Oger Telecoms, "fiilen patron" konumuna yükseldi ve daha öncede Türk telekom’un yüzde 55 hissesini satın almıştı.

TELSİM’İN SATIŞI Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) satışa çıkardığı Telsim Mobil Telekomünikasyon Hizmetleri A.Ş., 4 milyar 550 milyon dolarla dünyanın en büyük mobil telekomünikasyon operatörlerinden olan İngiltere'den Vodafone'nin şirketi Vodafone Telekomünikasyon A.Ş.'ye 25.5.2006 tarihinde ihale edildi.

Uzan Grubu’nun borçları nedeniyle TMSF’ye devredilen Telsim’in satışı için Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, ''Hayırlı olsun. Fiyat gayet güzel'' diyerek

''Türkiye'de kim yatırım yaparsa yapsın Türkiye Cumhuriyeti'nin mevzuatına tabidir. Türkiye Cumhuriyeti için istihdam oluşturacaktır. Burada kazanıp, burada tüketecektir. Yapacağı herhangi bir yanlış olursa onu da takip edip, düzeltecek mekanizma kurulmuştur. Telekomünikasyon Üst Kurulu'nun görevi de işletmecileri gözetlemektir. Endişe edecek bir şey yok. Hiç kimse buradaki tesisleri alıp bir yere götüremez, gümrük kapılarına tembih ettik.''

demiştir. Telsim satışından Motorola ve Nokia da pay alacak.

Yunanistan'da telekulak skandalına karışan Vodafone Group Plc şirketi, mobil telefon işletmeciliği alanında dünyanın en büyük şirketi olarak biliniyor. Telsim ihalesini kazanan Vodafone, 80 milyar Euro yıllık ciro ve Eylül ayı itibarıyla 171 milyon aboneyle dünyanın önde gelen GSM şebekesi.

Vodafone’un piyasa değeri de Kasım itibarıyla 80 milyar Euro olarak hesaplanıyor. Vodafone İngiliz Manchester United takımının ana sponsorluğunu ve Formula 1’de Ferrari takım sponsorluğu yapıyor. 27 ülkede iştiraki, 15 ülkede ortaklığı olan Vodafone 41 ülkede faaliyette bulunuyor. İngiliz yayın kurumu BBC de, Türkiye’nin 72 milyon nüfusu ile Vodafone için dördüncü büyük pazarı olduğunu belirtti. Telsim’in kısa vadede zarar etmesinin beklendiğini kaydeden BBC, “Telsim’in özelleştirilmesi Türkiye’nin AB üyeliği lehindeki ekonomik argümanlara daha da ivme kazandıracak” yorumunu yapmıştır.14.12.2005 tarihli gazeteler.

TURKCELL’İN SATIŞI Şubat 1994’te hizmete giren Turkcell, Telsim ile birlikte Türkiye’yi ilk cep telefonu ile tanıştıran şirketlerden biri olma özelliğine sahip. Turkcell, 27 Nisan 1998’de Ulaştırma Bakanlığı ile GSM lisans anlaşmasına imza atmıştı. Turkcell, yaptığı anlaşma ile GSM lisans hakkını 25 yıllığına 500 milyon dolara almıştı. Turkcell İletişim`de büyük ortak TeliaSonera’nın yüzde 37,1 hissesi bulunuyor. Turkcell`in ortaklarından İskandinav telekom şirketi TeliaSonera, gelecekte Turkcell ve Rusya`nın MefaFon şirketlerini satın almak için fırsat kolluyor. Hisse satışı sonrasında Çukurova Holding'in Turkcell'deki payı yüzde 27.26'dan yüzde 21.38'e gerileyecek. Turkcell'de Rus Alfa'nın yüzde 13.22, Sonera'nın yüzde 37.09, Murat Vargı'nın yüzde 5.07 hissesi bulunuyor.

Şirketteki halka açık hisse oranı ise yüzde 17 seviyesinde.

Bu arada Çukurova grubunun Turkcell'in yüzde 5.88 hissesi için Alfa ile İsveç - Finlandiya ortaklığı olan TeliaSonera arasında kıyasıya bir çekişme yaşandığı ve daha sonra ise Turkcell'in ortaklarından Rus sermayeli Alfa Grubu, elinde bulunan yüzde 13.2'lik Turkcell hissesinin yüzde 6.6'sını sattığını duyurmuştu. Alfa, piyasa değeri 1.4 milyar dolar olan bu hisseleri sadece 20 milyon dolara Kazak Visor Group'a devrettiğini açıklamıştır.

SABANCI DUPONT İŞTİRAKİNİ SATTI H.Ö. Sabancı Holding, Dusa Dupont Sabancı Brasil S.A. ve Dusa Dupont Sabancı Argentina S.A.'ya ait iştirak hisselerini Hollanda'da bulunan Sabancı Industrial Nylon Yarn and Tire Cord Fabric B.V.'ye sattı. Şirketin iştirakler portföyünde bulunan Dusa Dupont Sabancı Brasil S.A.'ya ait 1 trilyon 573.5 milyar lira nominal değerli hisselerin tamamı 6.8 milyon dolar ve Dusa Dupont Sabancı Argentina S.A.'ya ait 2 trilyon 477.8 milyar liralık nominal değerli hisselerin tamamı 8 milyon dolara satıldı. Satış bedeli olan toplam 14.8 milyon dolar (yaklaşık 10 trilyon lira) şirket hesabına geçti. Söz konusu satışlardan doğan 3 trilyon 576 milyar liralık kazancın sermayeye ekleneceği bildirildi.

ENERJİSA Sabancı Holding’e ait EnerjiSA şirketinin yüzde 49.99'una ortak olan Verbund'a 326.2 milyon dolar ödedi. Avusturyalı elektrik şirketi Verbund (Österreichische Elektrizitätswirtschafts Aktiengesellschaft), yaklaşık 12.5 milyar Euro piyasa değeriyle Viyana Menkul Kıymetler Borsası'nda en büyük şirketler arasında yer alıyor. CNN 15.3.2007

İSTANBUL HİLTON, Türkiye’nin ilk 5 yıldızlı oteli, İstanbul Hilton’un özelleştirmesinde en yüksek teklifi 255.5 milyon dolarla işadamı Aydın Doğan’a ait Ortadoğu Otomotiv vererek satış gerçekleşmiştir. 12.8.2005 CNBC

ZAPMEDYA 2000 yılında kurulan interaktif reklam pazarlama şirketi Zapmedya'nın % 70'ni İngiliz reklam ve pazarlama şirketi International Marketing and Sales Group, 13 milyon dolara satın aldı. Zapmedya, Bülent Boytorun tarafından kurulduğundan bu yana, 500'ü aşkın kuruluşa Online Reklam konusunda hizmet vermiştir. 2006 yılı sonu itibarıyla 12 milyon dolarlık cirosu ile internet reklamcılığı alanında pazar liderliğini sürdürüyor. Zapmedya'yı satın almak üzere anlaşma imzalayan IMSG ise 1996 yılında halen şirketin başkanlığını yürüten Gregory Thain tarafından kuruldu. İngiltere yanında gelişmekte olan piyasalara önem veren IMSG'nin bu ülkelerde 21 ofisi bulunuyor. IMSG'nin ofisinin bulunduğu kentler arasında Moskova, Almatı, Astana, Duşanbe, Yeni Delhi, Kalküta, Bangalor, Haydarabad ve Budapeşte yer alıyor. IMSG’nin 2007 cirosu 96.5 milyon dolar düzeyinde bulunuyor. IMSG yetkilileri satış tan sonra Zapmedya yetmez yeni şirketler alacağız diye ifade verdi.

www.gittigidiyor.com Şubat 2001 yılında yayına başlayan Gitti Gidiyor, 1.2 milyon kayıtlı üyesi, 360.000 günlük, 4.0 milyon aylık tekil ziyaretçisi ve 500.000’e yakın günlük satış fırsatlarıyla Türkiye’nin en büyük alışveriş merkezidir. 2001 yılında 3 okul arkadaşı tarafından kurulan ve 1.3 milyon kullanıcısı bulunan sanal açık artırma sitesi "gittigidiyor.com" ilham kaynağı eBay e milyonlarca dolara satıldı. Tam oranı açıklanmamakla beraber, eBay’in gittigidiyor.com’da yüzde 10’un üzerinde hisseye sahip olduğu belirtildi. Türkiye, dünyada 6.8 milyar dolarlık ciroyla, 36 ülkede faaliyet gösteren eBay’in girdiği 37’nci ülke oldu.

TGRT TELEVİZYONU ABD'li medya devi Rupert Murdoch'ın Newscorp şirketi, TGRT'yi 151 milyon YTL'ye satın aldı. Türkiye'de yabancıların yayın kuruluşlarındaki hisse sınırı yüzde 25 olduğundan, kalan hisseler Newscorp şirketiyle ortak hareket eden Atlantic Records şirketinin sahibi Ahmet Ertegün'ün olacak.

Bu arada Avustralya doğumlu olan 74 yaşındaki Murdoch, 1980'li yıllarda ABD'de televizyon satın alabilmek için ABD vatandaşlığına geçmişti. Dünyanın en büyük medya patronları arasında bulunan Murdoch, Avustralya, İngiltere, ABD ve Asya basınındaki önemli varlığıyla tam anlamıyla küresel bir medya imparatoru olarak görülüyor.
25.7.2006 Milliyet

İşadamı Murdoch İngiltere'de Times, Sky TV ve Sun'ın, Amerika Birleşik Devletleri'nde Fox TV, New York Post ve Weekly Standard'ın Türkiye'de de Fox TV adını alan TGRT'nin da aralarında bulunduğu çok sayıda yayın organının sahibidir. İhlas Holding, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından faaliyetlerine son verilmişti. Enver Ören’nin sahibi olduğu İhlas Holding’e ait TGRT’ nin satışına gelen itirazlar reddedildi ve 2 Kasım 2006 tarihinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), İhlas Yayın Holding’in Huzur Radyo TV’deki (TGRT)’nin ABD merkezli Newscorp’a satışını onayladı.

SÜPER FM VE METRO FM RADYONUN SATIŞI

Süper FM'in ihalesinde en yüksek teklifi 33 milyon 100 bin dolarla CGS TV (Kanada-Global ortaklığı) verdi. Uluslararası bir medya kuruluşu olan CanWest Global Communications Corp.'un, Kanada'nın en büyük medya şirketi olarak nitelendiği, kuruluşun, Global Television Network'un sahibi olmasının yanı sıra Kanada'nın en büyük günlük gazete yayıncısı konumunda olduğu bildirildi. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF), 7 radyo, 2 televizyon kanalı ve bir gazeteden oluşan Uzan Grubu şirketlerinde Star Medya Grubu şirketlerinin satış ihaleleri Super FM ile başladı, satışları 6 Ekim Star Gazetesi'nin satışıyla sona erdi. İhaleler Metro FM, Joy FM ve Joy Türk FM, Star TV, Rock FM ve Radyo Alaturka, Kral TV, Kral FM olarak devam etmiştir. Metro FM ihalesine en yüksek teklifi yine Kanadalı CanWest-Global ortaklığı verdi. Kanadalı CanWest ve Mehmet Kutman'ın sahibi olduğu Global Yatırım Holding ortaklığından oluşan CGS Grubunun kurduğu Pasifik Televizyon ve Radyo İşletmeciliği ihaleyi 22 milyon 850 bin dolarlık teklifle ilk sırayı aldı.

STAR GAZETESİ 17 Ocak 2006 tarihinde teslim edilen tekliflerin yer aldığı kapalı zarf usulü yapılan ihalede, TMSF'nin satışa çıkardığı Star Medya Grubu şirketlerinin en sonuncusu, Star gazetesi için açılan ihalede 5 milyon 150 bin dolarla Kıbrıslı işadamı Ali Özmen Safa’nın rakamı 8 milyon dolara yükseltmesi üzerine satılmıştır.

Başbakan Erdoğan’ın bir numaralı adamı Ramsey’in patronu Remzi Gür ile Ali Özmen Safa dostluğu İngiltere’ye dayanıyor. Gazetenin patronu Ali Özmen Safa görünse de arkadaki patron Remzi Gür ve onun kayınbiraderi Hasan Doğan’nın olduğu medyada yer almıştır .
STAR TV Star TV Türkiye'nin ilk özel televizyon kanalıdır.TMSF tarafından satışa çıkarılan Star TV ihalesinde 306.5 milyon dolarla, Doğan Grubu'na ait Işıl Televizyon Yayıncılığa satıldı. Magic Box adında kurulan kanal, 31 Mart 1990'da Star 1 adını almıştı.

SABAH VE ATV KANALLARININ SATIŞI, TMSF’nin 5 Aralık 2007’de Sabah-ATV için yaptığı ihalede 1.1 milyar dolar ödemeyi kabul eden Çalık Grubu’na Rekabet Kurulu’ndan sonra RTÜK’ten de ‘şartlı’ onay geldi.

RTÜK’ten yapılan açıklamada şöyle denildi:

“5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134. maddesi kapsamında ATV-Sabah ticari ve iktisadi bütünlüğünün, Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş’ye devrinin tesciliyle ilgili işlemlerin tekemmül ettirilebilmesi amacıyla, 3984 Sayılı Yasada ve Özel Radyo ve Televizyon Kuruluşları İdari ve Mali Şartlar Yönetmeliği’nde belirlenen yükümlülüklerin 31 Ocak 2008 tarihi itibarıyla yerine getirilmesinin ardından Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 7 Şubat 2008 tarihli toplantısında konuyu gündemine almıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, Merkez ATV Televizyon Prodüksiyon A.Ş.’nin sahibi olduğu ATV ve Radyo City’ye ait Üst Kurul nezdindeki izin ve lisanslar ile 3984 Sayılı Kanunun Geçici 6. Maddesi kapsamında kullandırılan kanal ve frekansların kullanım haklarının Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş. adına tesciline karar verilmiştir.”

Çalık Grubu’nun ödeme için TMSF’den 60 gün süre isteyeceği de belirtiliyor. Şartname gereği Çalık Grubu 1.1 milyar dolarlık muhammen bedelin yüzde 10’una denk gelen 110 milyon dolarlık teminat mektubu vermişti. Devir yapıldıktan sonra Çalık Grubu 1.1 milyar dolarlık alım bedelinin tamamından sorumlu olacak. Şayet ödemede herhangi bir problem çıkarsa, Çalık Grubu bu bedeli ödeyemezse, TMSF Sabah-ATV için yeniden ihaleye çıkacak. O takdirde Çalık Grubu’nun 110 milyon dolarlık teminatı yanacak. Ayrıca ikinci ihalede oluşacak bedel 1.1 milyar dolardan daha az olursa bu fark da Çalık Grubu’ndan tahsil edilecek. Örneğin olası ikinci ihalede en yüksek fiyat 700 milyon dolarda kalırsa, TMSF 400 milyon doları Çalık’tan isteyecekmış!.
(Vatan Gazetesi 8.2.2008 )

BOYNER HOLDİNG Boyner Holding`den İMKB`ye yapılan açıklamada, Boyner Büyük Mağazacılık`ın yüzde 30`u için 160 milyon dolarlık toplam şirket bedeli üzerinden 48 milyon dolar, Beymen`in yüzde 50`si için ise, 290 milyon dolarlık toplam şirket bedeli üzerinden 145 milyon dolarlık bir fiyata Citigroup Venture Capital International (CVCI) 12 şubat 2007 tarihinde satılmıştır.
Dünyanın önde gelen sermaye yatırımı şirketlerinden Amerikalı Citigroup Venture Capital International (CVCI) Asya, Orta ve Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da 2001'den bu yana toplam 3.5 milyar dolarlık sermaye yatırımı gerçekleştirdi. New York, Miami, Londra, Hong Kong, Hindistan ve Şili'de ofisleri bulunan CVCI yatırım alanları arasında iletişim hizmetleri, perakende sektörü, ilaç sektörü, telekom, enerji ve finansal hizmetleri de bulunuyor.

MİGROS Koç Holding, Migros’taki yüzde 50.8 hissesinin İngiliz BC Partners tarafından kontrol edilen Moonlight Capital’a 1.977 milyar YTL bedelle satılmasına ilişkin anlaşma imzalandı. Satış işlemi Rekabet Kurumu’nun iznine tabi olacak. Satış bedelinin 20 milyon YTL’si imza tarihinde, 1.957 milyar YTL bakiye tutar ise devir gerçekleştiği tarihte ödenecek.

Devirden önce Koç Grubu, Migros’un sahip olduğu Koçtaş, Tat Konserve, Tanı Pazarlama ve Entek Elektrik hisselerini satın alacak. Migros’un yurtiçi mağaza sayısı 938 çıkmıştır. 220 Migros, 247 Tansaş, 460 Şok, 3 5M, 8 Macrocenter ile tüm Türkiye'de hizmet veriyor.

Dünyanın en büyük 250 perakende şirketi listesine, 236'ncı sıradan giren Migros, 2001-2006 yılları arasında en hızlı büyüyen 50 şirket arasında 12'nci sırada yer almıştır. Migros'u 1954'te İstanbul Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay, İstanbul halkına ucuz gıda ve tüketim maddesi temin etmek için kurmuştu. Migros, İsviçre'de doğup büyümüş, kooperatif yapıda bir mağazalar zinciridir. Önceleri İstanbul'da 45 satış otobüsü ile başlamış ve 1957'den sonra İstanbul Belediyesi, Migros için, belediyeye ait arsalar üzerinde baraka mağazalar kurarak devam etmiştir. Daha sonra 1975'te Migros’u Koç satışmış ve 2005'da Tansaş'la birleşmiştir. Migros'un sermayesinin yüzde 49'u halka aittir. Küçük hisseler olarak dağılmıştır.

Satın alan şirket BC Partners 1986'da Londra'da kurulan bir özel girişim şirketi. Avrupa ve ABD'de çeşitli ofisleri bulunan şirket bugüne kadar toplam değeri 61 milyar Euro olan 66 şirket satın almış. Portföydeki en büyük şirket bu yıl 16.6 milyar dolara satın alınan uydu hizmetleri sağlayıcısı Intelsat ve Türkiye'de Baymak'ın sahibi olan ısıtma ve soğutma gereçleri üreticisi Bax de portföyündedir.
(15.2.2008 Milliyet-Yeniçağ )

İş Bankası, Garanti Bankası ve Vakıfbank’tan yazılı bir açıklama yapılmış. Açıklamaya göre, Koç’tan Migros’un yüzde 51 hissesini 1.97 milyar YTL’ye satın alan Londra merkezli P.C.Partners tarafından kontrol edilen Moonligt Capital (Ayışığı Sermayesi) grubunun ödeyeceği paranın yarısı, bu üç Türk bankası tarafından karşılanacakmış.”

Bir yabancı şirket, bir büyük Türk şirketini satın alıyor. Bunun için Türkiye’ye para getirmiyor. Türk bankalarının, Türk halkından mevduat olarak topladıkları parayla oluşan kaynağı kullanıyor.Yabancılar özelleştirmelerde ve şirket satın almalarında Türk bankalarının kredi imkânlarını kullanmaya başlarsa......
( Güngör Uras Milliyet 6.3.2008 )

İSTANBUL İETT GARAJI Levent’teki İETT garajına daha önce Dubai Towers yapmayı planlayan Dubai Şeyhi Maktum’un şirketi Sama Dubai arazinin satışı için yapılan ihaleyi kazandı. 265.8 milyon YTL muhammen bedelle satışa çıkan arazi kazanan Sama Dubai İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kadir Topbaş’ın isteği üzerine 977 milyon YTL’lik teklifi 980 milyon YTL’ye yükseltti. Sama Dubai, yüzde 18’lik KDV ile birlikte toplam 1 milyar 156 milyon YTL ödeme yapacak.

(NTV-MSNBC 22 Mart 2007 )

ARAÇ MUAYENE İSTASYONLARI Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), yargı süreci nedeniyle bir türlü satışı tamamlanamayan araç muayene istasyonlarını, 2.5 yıl sonra, ihaleyi kazanan Afken-Doğuş-TüvSüd Ortak Girişim Grubu’na (TÜVTURK) devretti. 613 milyon 500 bin dolarlık ihale bedelini peşin ödeme kararı ile yüzde 10 indirimden yararlanan grup, 552 milyon 150 bin dolara, 20 yıllığına araç muayene istasyonlarını işletme hakkını elde etti.

Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 14 Şubat 2005’te satışını onayladığı, araç muayene istasyonları hizmetinin özelleştirilmesine ilişkin olarak, 20 yıllığına I. Ve II. Bölge Araç Muayene İstasyonlarının Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi Hizmetlerine ilişkin imtiyaz sözleşmeleri 15 Ağustos 2007 devredildi. İhale 14 Şubat 2005’te onaylanmasına rağmen, ihale iptali için açılan davalar süreci uzattı.

HAVAŞ Türkiye'nin ilk Yer Hizmetleri Şirketi olan Havaş, 1933 yılında devlet tarafından havayollarına yer hizmetleri ve ikram servisi sağlamak üzere kurulmuştur. Şirketin ikram hizmetleri 1987 yılında USAŞ adı altında ayrılarak özelleştirilirken, yer hizmetleri bölümü Havaş Havaalanı Yer Hizmetleri A.Ş. olarak faaliyetlerine devam etmiştir.1995 yılı Nisan ayında Havaş hisselerinin %60'ını işadamı Turgay Ciner `in şirketi Park Enerji Yatırım Holding satılması ile şirketin yer hizmetleri bölümü de özelleştirilmişti. TAV Havalimanları Holding A.Ş., Park Yatırım Holding'den Havaalanları Yer Hizmetleri A.Ş. (Havaş) hisselerini satın alarak yaptığı açıklamada

“14 Kasım 2007 tarihinde de Rekabet kurulunun onayının tarafımıza ulaşmış olduğunu açıklamıştık Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü izni alınarak, hisse devri tamamlanmış ve hisse devir bedeli olan toplam 115 milyon dolar Park Yatırım Holding AŞ`ye nakden ve defaten ödenmiştir” denilmiş ve hisse devri işlemleri sonucunda, şirketimizin Havaş’daki payı yüzde 60`dan yüzde 100’e çıkmıştır” açıklamaları basın da yer almıştır.


TAV, 15-16 Şubat 2007 tarihleri arasında sermayesinin yüzde 16'sını halka arza ederek yerli ve yabancılardan oluşan hisse satışında, 225 milyon dolarlık hissesini ABD'li yatırım bankası Goldman Sachs'a, 90 milyon dolarlık hissesini de Avustralyalı altyapı fonu yöneticisi Babcock&Brown'a sattığı bilgileri yer almıştır.

GİMA Hüsnü Özyeğin’e ait Fiba Holding bünyesindeki parekende şirketleri Gima ve Endi'nin, CarrefourSA'ya satış operasyonunun toplam tutarının 131 milyon dolar olduğu bildirildi. Fiba Holding'den, Gima ve Endi'deki çoğunluk hisselerin CarrefourSA'ya satış işleminin tamamlanmasına ilişkin açıklamada, Mayıs ayında taraflar arasında sağlanan anlaşmanın, önceki gün gerçekleşen hisse devriyle tamamlandığı hatırlatıldı. Açıklamada şöyle denildi:

'Toplam 131 milyon dolarlık anlaşma çerçevesinde, Fiba Grubu'na anlaşma tarihi olan 3 Mayıs 2005 Gima'daki yüzde 10 hissesi için 20 milyon dolar ödenmişti. Gima'nın kalan yüzde 50.2 oranındaki hissesine karşılık 197 milyon dolarlık piyasa değeri üzerinden 98.9 milyon dolar ödendi. Böylece Fiba Grubu, Gima'daki yüzde 60.2'lik hissesine karşılık toplam 118.9 milyon dolar aldı. Ayrıca Endi'nin yüzde 56 hissesine karşılık ise, 21.6 milyon dolar hisse değeri üzerinden 12.1 milyon dolar ödendi.'' Açıklamada, CarrefourSA'nın halka açık tüm hisseler için çağrıda bulunacağı bildirildi.
( Akşam Gazetesi 14.7.2005)

Carrefoursa, yüzde 60 Carrefoursa ve yüzde 40 Sabancı Holding`in ortaklığı ile kurulan bir şirkettir.
TEKEL’İN ALKOLLÜ İÇKİLER BÖLÜMÜ Tekel'in alkollü içki bölümü 2004 yılında özelleştirme ihalesinden 292 milyon dolara hisselerinin yüzde 90'ını satın alan MEY Şirketi, 146 milyon doları peşin ödediğini, MEY Alkollü İçkiler Sanayi ve Tic. AŞ’ye 18 il ve ilçede bulunan fabrika, depo ve arsaları 27.02.2004 tarihinde devrederken kasasında bulunan 348,4 trilyon TL ile birlikte firmaya devredildiği basında fazlaca yer bulmuştur. MEY Alkollü İçkiler Sanayi ve Tic. AŞ grubunda Nurol, Limak ve Özaltın'ın yüzde 29'ar, Tütsab'ın da yüzde 13 hissesi bulunuyordu. Tekel’den devraldığı ürün ailesinde rakı, votka, cin, kanyak ve brendi, likör, şarap, bira, viski ve vermut bulunan Mey, bu özelliği ile dünyada en çok sayıda kategoride üretim yapabilme kapasitesine sahip olmuştur. Haziran 2006 yılına geldiğimizde Mey İçki, kurduğu şirketin %90 ınını 810 milyon dolara ABD'li Texas Pacific Group'a (TGP) devretmiştir. Yani milli içkimiz rakı ikinci kez el değiştirmiştir. Mey İçki Sanayi ve Ticaret A.Ş. üretime başlamasıyla ülkemizde bulumum çeşitte rakılar üretilmiştir.

TEKEL SİGARA FABRİKASI İngiliz British American Tobacco (BAT) teklifini 10 milyon dolar artırarak nihai teklif 1.72 milyar dolar oldu. Stratejik konumda bulunan diğer kurumlarımıza ilaveten Tekel de 22.2.2008 tarihi itibariyle küresel sermayenin eline geçti. Türkiye pazarına 2002’de giren İngiliz BAT, hisse senetleri borsada işlem gören tütün şirketleri arasında dünyanın ikinci büyüğü. Şirketin toplam 44 ülkede 52 sigara fabrikası bulunuyor.

İşçiler meydanlara dökülerek ülkenin dört bir yanında eylem yapan çalışanları AKP aleyhinde slogan attı.

Tekgıda-İş İç Anadolu Bölge Başkanı Lütfü Ceylan, ülkenin “altın yumurtlayan tavuğu” olduğunu söyleyerek “yıllarca kurumun zarar etmesine yönelik girişimlere rağmen Tekel’in kar etmeyi sürdürdüğünü” ifade etti. Ceylan,

“Bu fabrikaları alacaklar bilsinler ki buraları tek etmeyeceğiz. Bu işe baş koyduk” dedi.
Tekel’de yaklaşık 15 bin 313 kişi çalışıyor. İhalede TEKEL’e ait İstanbul, Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikaları satıldı.
KUŞADASI LİMANI, ilk satılan limandır. 2 Temmuz 2003 tarihinde Özelleştirme İdaresi tarafından satışa çıkarılmış otuz yıllığına 24.3 milyon dolara Global Yatırım Holding A.Ş. (Global Yatırım Holding) ile dünyanın önde gelen kurvaziyer şirketlerinden Royal Caribbean Cruises Ltd. (Royal Caribbean) ortaklığı tarafından devralınmıştır. 2003 yılından beri Kuşadası Limanı, Ege Liman İşletmeleri A.Ş. (Ege Ports) tarafından işletilmektedir, ortaklar arasında Royal Carribean Cruiseline ve Marvel İnvestment de var. Royal Carribean’ın, Kuşadası’ndan sonra gözünü Galataport projesinde Karaköy limanına dikmiştir.

ANTALYA LİMANI hisselerinin Temmuz 2006’da gerçekleşen ikinci açık artırmada Akdeniz Liman İşletmeciliği A.Ş. 60 milyon 50 bin dolarla teklif veren tek şirket , Türkiye'nin son yıllarda en hızlı büyüyen gruplarından Global Yatırım Holding'in, Musevi işadamı Sami Ofer ve Eyal Ofer iki ortak oldu. Galataport ihalesiyle limanlara ilgisini ortaya koyan Global - Ofer ortaklığı, daha sonra Kuşadası Limanı ve İzmir Sığacık Yat Limanı'nı satışında devam etti. Kuruluşunda adı Global Menkul Değerler AŞ olan şirket, Ekim 2004'te adını Global Yatırım Holding (GYH) olarak değiştirdi. GYH'nin yatırım planlarında nakit yaratma hızı yüksek ve yatırım geri dönüşü hızlı projeler ve özellikle büyük ölçekli altyapı projeleri önem taşıyor.

İZMİR ALSANCAK LİMANI 3 Mayıs 2007 tarihinde yapılan ihale ile 1 milyar 275 milyon ABD doları ile Global-Hutchison-EİB (Ege İhracatçı Birlikleri) Ortak Girişim Grubu'na 49 yıllığına devredildi. Türkiye'nin en büyük iş kapasitesine sahip yıllık geliri 100 milyon, 2006 yılı net kârı 75 milyon dolar civarında olan, Türkiye’nin en büyük kapısı, en önemli limanı ABD-İsrail sermayesini temsil eden Oferle doğrudan bağlantılı olduğu konusunda şüphe bulunmayan Global-Hutchison ortaklığına teslim edildi. Hong Kong kökenli uluslararası denizcilik tekeli Hutchison, 24 ülkede 45 liman işletiyor ve dünyanın en büyük limancılık tekeli durumunda. Ortaklığın önem taşıyan isimleri, Ofer'in Türkiye şubesi Global Yatırım Holding, dünyanın en büyük kruvaziyer şirketlerinden Royal Carribean Cruise Line ile ortak olduğu Kuşadası Limanı ve İzmir Sığacık Yat Limanı 2006 yılında TMSF'den aldığı Antalya Limanı'na İzmir'i de eklemiş oldu.

Grup, İsrail’in bölgedeki enerji açılımlarının müteahhitliğini üstlenmiş durumda. Bakü-Ceyhan boru hattının Hayfa’ya uzatılması için incelemelerde bulunmak üzere daha önce Türkiye’ye gelen Ofer kardeşler, bir enerji şirketi kurup 10 bölgenin doğalgaz dağıtım ihalesini almıştı. 03 Mart 2008 tarihli gazetelerin haberine göre yapılan itirazları kabul eden Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, işlemlerin yürütmesini durdurdu sonucunu bekliyor ve takip ediyoruz.
MERSİN LİMANI, TCDD 'na bağlı Mersin Limanı kitlesel protestolara rağmen Singapurlu PSA ile Akfen Grubuna 755 milyon dolara 36 yıllığına kiralandı. Limanın devri, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun 11 Mayıs 2007 tarihli kararı ile onaylandı. 1976'da Ankara'da faaliyete başlayan Akfen'in önemli atılımları da 1990'ların ikinci yarısından itibaren gerçekleşti. Akfen ortakları ise Avusturyalı havalimanı işletmecisi Vienna Airport, Singapurlu liman işletmeciliği devi PSA, Türkiye'nin en önemli inşaat şirketlerinden Tepe Grubu, Almanya'nın dünya çapında ün yapmış standardizasyon ve denetleme şirketi Tüvsüd ile ortaklık kurmuştu. Irak'ta Kellogg, Brown & Root firmalarından bazı işleri alarak yürüttüğü haberleri basında yer almıştı.

Türkiye'nin Akdeniz'e açılan kapısı olarak değerlendirilen liman yılda 5 bin gemi kabul ediyor. İncirlik Üssü’nü kullanan ABD Mersin ve İskenderun limanlarında da gözü var.

İSKENDERUN LİMANI TCDD'na ait İskenderun Limanı, 36 yıl süreyle devri için açılan ihaleyi Tepe-Akfen firması kazandı ama Rekabet Kurulu satışa itiraz etti. Kurul, “TepeAkfen, Mersin Limanı’nı da aldı. Birbirine yakın iki limanın aynı firmaya satılması rekabeti aksatır” dedi. İhale şimdi mahkemede. Bu nedenle yeni bir ihale de açılamıyor. Özelleştirme İdaresi, satılacak diye limana yatırım yapılmasına ve işçi alınmasına da izin vermiyor. İskenderun Körfezi, liman ve iskele açısından zengindir. Körfezde irili ufaklı 22 iskele ve liman var. İskenderun Körfezi, İzmit’ten sonra ülkemizin en önemli deniz ticaret bölgesidir.

DERİNCE LİMANI Özelleştirme Yüksek Kurulu Derince limanını 36 yıllığına işletme hakkını 23.11.2007 tarihli resmi gazetede yayınlayarak 195 milyon 250 bin dolara Türkerler Ortak Girişim Grubuna devrettiğini belirtmiştir. İzmit körfezinin kuzeyinde bulunan liman stratejik öneme sahip kara ve demiryolu bağlantılıdır.

İşletme haklarının devri iptal edildiği halde devlete iade edilmeyen limanlar şöyle: Çeşme, Giresun, Sinop, Ordu, Tekirdağ, Rize Hopa limanlarının özelleştirilmesinde durdurma kararı veren Danıştay'ın, limanlarla ilgili olarak verdiği kararların hiçbirinin uygulanmadığı ortaya çıktı. Milliyet 8.8.2005

SAMSUN GÜBRE SANAYİ A.Ş. Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 13.5.2005 tarihinde Türkiye Gübre Sanayii A.Ş.’ye (TUGSAŞ) bağlı ortaklığı Samsun Gübre Sanayii A.Ş.'nin yüzde 100 oranındaki kamu hissesinin 41.000.000 (kırkbirmilyon) ABD Doları bedelle en yüksek teklifi veren Tekfen Holding çatısı altında faaliyet gösteren Toros Gübre ve Kimya Endüstrisi A.Ş.'ye İhale etmiştir.

1967 yılında ülkemizin fosfatlı gübre ihtiyacını karşılamak üzere temeli atılan Samsun Gübre Sanayi A.Ş.’nin bünyesinde, yoğunlaştırıcı üniteleri ile birlikte iki adet Fosforik Asit, bir adet Sülfürik Asit, birisi Diamonyum Fosfat diğeri de Kompoze gübre üretimi yapan iki adet Gübre Fabrikası olmak üzere toplam beş ana işletme bulunmaktadır.

Toros Gübre ise Türkiye'nin 7 farklı bölgesinde 700 bayi ile hizmet vermektedir.

Samsun Gübre Sanayii, özelleştirilmek için ihaleye çıkarılınca...Samsunlular demişler ki

- Biz alalım.Ve hemen "Samsun Ortak Girişim Gurubu"nu kurmuşlar.Kimi "yüz dolar" koymuş. Kimi "beşyüz bin dolar." Bir anda "yüz milyon dolar" toplanmış."Ortak Girişim"in, 18 büyük ortağı var. İhale yapılmış....... Ve Samsun Gübre, 46 milyon dolara Ortak Girişim Grubu'nda kalmış. Ama "ne olduysa olmuş." Ankara "satışı iptal etmiş."Samsun Gübre'yi "Samsun Ortak Girişim Grubu'na vermemiş." Samsun'da bize "şu soru" soruldu? 46 milyonu peşin ödeyecek olan Samsun Ortak Girişimi'ne verilmedi.Şimdi yine ihale yapılacak.Kaça satılacak?"Kaça satılacak" sorusunun altındaki anlam belli. "Daha ucuza" gidecek. Bu sorunuza ancak Maliye Bakanı Kemal Unakıtan cevap verebilir.Sayın Kemal Unakıtan. Samsunlular'a söyleyeceğiniz bir şey var mı? Sizden haber bekliyorlar. (YAVUZ DONAT SABAH 29.7.2003 tarihli yazısı).

EVET bizde tekrar soruyoruz, Samsun Gübre sanayisini neden Samsunlulara vermediniz? daha ucuza satmak için mi beklettiniz? 15 aydır üretim yapmadan beklettiğiniz Fabrikada, üretim yapılmaması nedeniyle bölgede oluşan gübre açığını ithalatla karşılamak için mi?, yoksa birilerini kayırdığınız için mi?

Resmi rakamlara göre, 1753’ten 2002’ye kadar satılan taşınmaz mal miktarı sadece 11 milyon 965 bin 181 metrekare iken, AKP iktidarı, rekorlarına bir yenisini daha ekleyerek Kutsal vatan topraklarını en çok yabancılara satan hükümet oldu.

AKP döneminde yabancılar Türkiye’den 24 milyon 79 bin 957 metrekare taşınmaz satın aldı.


Türkiye’deki taşınmazlara ilgi gösteren yabancı ülkelerin başında ise İngiltere yer alıyor.

Bu ülkeyi sırasıyla, Almanya, Yunanistan, İrlanda, Danimarka, Hollanda, Norveç, Avusturya, Belçika ve Fransa izliyor.
Dünyanın her yerinde mütekabiliyet esasına göre yabancılara satış yapıldığını, Türk vatandaşlarının da bir çok ülkede gayrimenkulü bulunduğunu ifade eden Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak, “Öyle abartılmaması lazım. Tabii yasal bir prosedür işliyor. Türkiye’de muhalefet var, Meclis var, Anayasa Mahkemesi var, yasalar gereği yapılıyor tüm bunlar” dedi. (29/11/2007 Yeniçağ)

Türk Dil Kurumu'na göre özelleştirme

"Devlete ait taşınır, taşınmaz malların teklif alma ya da ihale yoluyla satışını yapma"

anlamındadır.

Anayasa'nın 168'inci maddesinde

"Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir"

ifadesinin yer almaktadır.
Bir ulus ne kadar çok şirkete sahipse bu şirketler dünyaya ne kadar yayılabilmişse ve de hakimse, ülkelerine ne kadar çok kar transfer edebiliyorsa işte o zaman, o ulus güçlü ve tam bağımsız demektir. Biz yer altı ve yerüstü tüm kaynaklarımızı satarak nasıl güçlü ve bağımsız olabiliriz ki?

TÜRK işadamları piyasadan çekilirken, gelen yabancılar Türkiye'de kazanıp kendi ülkelerine kaynak aktarırken, ülkede hiçbir yatırım yapılmadığı gibi olanlarda elden çıkarken, ulusal güvenliğimizin teminat ı olan tüm stratejik alanlarımız yabancılara teslim edilirken nasıl güçlü olabiliriz?.

Evet, özü itibarıyla özelleştirmeler devletin küçültülmesi, ülkenin teslimiyeti ekonomik yönden işgalidir.

Vatandaşlarımıza bu şartlar altındaki bir ülkenin kurtuluşu için, vatan borcunu ödemek için görevler düşüyor.

Ben ne yapabilirim ki demeyin; çok basit sadece iki kelime “alışverişi kesin” yeter.


Hangi Hükümet hangi kurumlarımızı sattı?

1991 yılı sonrası iktidara gelenlerin sattıkları kurumlarımıza bakarak, özelleştirmeci Partilerin kamu ekonomisine ne denli hoyratça bir saldırı yaptıklarını anlamak mümkün. Bu nedenle listemizin tarihini fikir vermesi ile sınırlı tuttum.

Hükümetlerin sattıklarının listesinin uzunluğu ya da kısalığı ise, iktidarda kaldıkları süre ile ilgilidir.

49. Hükümet: Süleyman Demirel - Erdal İnönü (20.11.1991- 25.06.1993)

Demirel - İnönü Hükümetinin sattıkları;

ÇAYBANK
İPRAGAZ
TAT KONSERVE
ÇAMSAN
RAY SİGORTA
POLİNAS
MEYSU
ŞEKER SİGORTA
ANKARA HALK EKMEK
TÜRK TRAKTÖR
TRAKMAK
Gaziantep Çimento Fabrikası,
İskenderun Çimento Fabrikası,
Trabzon Çimento Fabrikası,
Ladik Çimento Fabrikası,
Şanlıurfa Çimento Fabrikası,
Bartın Çimento Fabrikası,
Aşkale Çimento Fabrikası,
Denizli Çimento Fabrikası,
Çorum Çimento Fabrikası,
Sivas Çimento Fabrikası,
Niğde Çimento Fabrikaları,
ŞEKERBANK,
TOE,
ÇUKUROVA ELEKTRİK .
KEPEZ ELEKTRİK
NETAŞ
GİMA
TAVŞANLI YEM SAN. A.Ş.
BALIKSAN A.Ş.
ÇUKOYEM LTD. ŞTİ
SÜMER HOLDİNG A.Ş. 291 Mağaza, 40 Adet Arsa, 1 Adet satış Mağazası ile 4 Şirketteki İştirak Hisseleri
SEK İzmir-Tire Süt Toplama. Merkezi
SEK Çatalca Süt Toplama. Merkezi.



50. Hükümet: Tansu Çiller - Murat Karayalçın (25.06.1993- 05.10.1995)

Çiller-Karayalçın Hükümetinin sattıkları;

AEG - ETİ A.Ş.
İSTANBUL DEMİR ÇELİK FABRİKASI
TELETAŞ
GÜNEYSU
LAYNE-BOWLER
HASCAN GIDA
TOROS İLAÇ PAZARLAMA .
AEG - ETİ
ALTEK
ÇESTAŞ
ÇANAKKALE SERAMİK
PANCAR MOTOR
FRUKO - TAMEK
TAMEK GIDA
MEKTA
Konya Şeker Fabrikası
NİMSA
HAVAŞ
SUNTEK
Adıyaman Çimento Fabrikası
KÜMAŞ
ÇİNKUR Celaldağ Maden Saha Ruhsat Devri,
ÇİNKUR Pozantı Maden Saha Ruhsat Devri,
ÇİNKUR Koyulhisar Maden Saha Ruhsat Devri
SİVAS Demir Çelik T.A.Ş. Gaziosmanpaşa'da Bir Daire
PETKİM A.Ş. Bahçelievler Bina
PETKİM A.Ş. Gaziosmanpaşa Bina
Sivas Yem Fabrikası,
Bandırma Yem Fabrikası,
Kars Yem Fabrikası,
Çaycuma Yem Fabrikası,
Adıyaman Yem Fabrikası,
Korkuteli Yem Fabrikası,
Samsun Yem Fabrikası,
Acıpayam Yem Fabrikası,
Bursa Yem Fabrikası,
Çankırı Yem Fabrikası,
Devrekani Yem Fabrikası,
Elazığ Yem Fabrikası,
Göksun Yem Fabrikası,
Yatağan Yem Fabrikası,
Konya I Yem Fabrikası,
Konya Iı Yem Fabrikası,
Uşak Yem Fabrikası,
Kızıltepe Yem Fabrikası,
Adapazarı Yem Fabrikası,
Erzurum Yem Fabrikası,
Siirt Yem Fabrikası,
Diyarbakır Yem Fabrikası,
Tunceli Yem Fabrikası,
Tatvan Yem Fabrikası,
Van Yem Fabrikası,
İstanbul Yem Fabrikası,
Kırklareli Yem Fabrikası,
Hilvan Yem Fabrikası
Muş Yem Fabrikası
KÖYTEKS A.Ş. Siirt Hazır Giyim Tesisi
KÖYTEKS A.Ş. Yerköy Tesislerine Ait 30 Arsa
EBK A.Ş.'ye ait Manisa Lojman, İskenderun Soğuk Depo, Gölbaşı-Oğulbey, Çerkezköy, Gölbaşı-Oğulbey Arsaları
EBK A.Ş. Ankara Et Kombinası,
EBK A.Ş. Afyon Et Kombinası,
EBK A.Ş. Suluova Et Kombinası,
EBK A.Ş. Malatya Et Kombinası,
EBK A.Ş. Kars Et Kombinası,
EBK A.Ş. Elazığ Et Kombinası,
EBK A.Ş. Şanlıurfa Et Kombinası,
EBK A.Ş. Tatvan Et Kombinası,
EBK A.Ş. Bayburt Et Kombinası,
EBK A.Ş. Bursa Et Kombinası,
EBK A.Ş. Kastamonu Et Kombinası
EBK A.Ş. Ağrı Et Kombinası
SÜMER HOLDİNG A.Ş.Gebze, Karadeniz Ereğlisi ve İzmir Konak Arsaları
SÜMER HOLDİNG A.Ş.SİFAŞ'daki İştirak Hisseleri
TURBAN TURİZM A.Ş. Kemer Marina, Çeşme Oteli ve Lojmanları ile İstinye'de 2 Parsel Arsa
SEK Adana Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Afyon Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Amasya Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Bayburt Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Çan Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Çankırı Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Erzincan Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Erzurum Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Eskişehir Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Havsa Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Siverek Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Yatağan Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Yüksekova Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Trabzon Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Solaklı Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Sinop Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Balıkesir Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Burdur Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK İzmir Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Lalahan Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Muş Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Adilcevaz Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Sivas Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Bolu Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Çorum Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK Elazığ Süt Ve Süt Mamülleri,
SEK İstanbul Süt Ve Süt Mamülleri
SEK Tunceli Süt Toplama Merkezi
SEK'İN İsim Hakkı



51.Hükümet: Tansu Çiller (05.10.1995- 30.10.1995)

Tansu Çiller'in 25 günlük hükümeti, 52. Hükümetin kuruluş hazırlıkları ile geçti.



52. Hükümet: Tansu Çiller - Deniz Baykal (30.10.1995- 06.03.1996)

Çiller- Baykal (DYP-CHP) Hükümetinin sattıkları;

TESTAŞ A.Ş.Aydın Tesisleri
KÖYTEKS YATIRIM HOLDİNG A.Ş. Yerköy Tesislerine Ait 4 Arsa
KÖYTAŞ
THY 3 Adet B-727 Tipi Uçak
TURBAN TURİZM A.Ş.Elmadağ Dağ Evi, Ilıca Moteli, İstinye'de 6 Parsel Arsa
SEK Diyarbakır Süt ve Süt Mamülleri İşletmesi,
SEK Adıyaman Süt ve Süt Mamülleri İşletmesi,
SEK Kastamonu Süt ve Süt Mamülleri İşletmesi,
SEK Devrek Süt ve Süt Mamülleri İşletmesi,
SEK Silivri Süt ve Süt Mamülleri İşletmesi
SEK Aydın Köşk Arsası
ORÜS Ayancık İşletmesi
ORÜS Devrek İşletmesi
ORÜS Düzce İşletmesi
ORÜS Vezirköprü İşletmesi
ORÜS Pazarköy İşletmesi
ORÜS Ulupınar İşletmesi
ORÜS Bafra İşletmesi
ORÜS Antalya İşletmesi
SÜMERBANK
SÜMER HOLDİNG A.Ş.Adana Pamuklu Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş Erzincan Pamuklu Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş Eskişehir Bas. Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş Hereke Yünlü Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş Karaman Pamuklu Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş Nevşehir Pamuklu Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş Şanlıurfa Yün Yapağı İşletmesi
SÜMER HOLDİNG A.Ş.88 adet Mağazanın devri



53. Hükümet: Ahmet Mesut Yılmaz (06.03.1996- 28.06.1996)

Ahmet Mesut Yılmaz (ANAP) Hükümetinin sattıkları;
ÇİNKUR
Elazığ Çimento Fabrikası
Van Çimento Fabrikası
Lalapaşa Çimento Fabrikası
Kars Çimento Fabrikası
PETROL OFİSİ A.Ş.
M.Öncü Tankeri ve Yedekleri
Niğde Arsası
Konya / Beyşehir Arsası
Batman Arsası (I), Batman Arsası (II), Balıkesir Arsaları (5 arsa)



54. Hükümet: Necmettin Erbakan -Tansu Çiller (28.06.1996 - 30.06.1997)

Erbakan-Çiller (RP-DYP) Hükümetinin sattıkları;

GÜMÜŞHANE ÇİMENTO Fabrikası
ERGANİ ÇİMENTO Fabrikası
PETROL OFİSİ A.Ş.
PETLAS
ÇEMAŞ
ÇİMHOL
ANADOLUBANK
FİLYOS ATEŞ TUĞLASI
DENİZBANK
T.D.İ. Hopa Limanı ,
T.D.İ. Tekirdağ Limanı ,
T.D.İ. Giresun Limanı ,
T.D.İ. Ordu Limanı ,
T.D.İ. Sinop Limanı
Talha Sabuncu Tankeri
KÖYTEKS A.Ş.Gümüşhane Tesisi,
KÖYTEKS A.Ş Diyarbakır Tesisi,
KÖYTEKS A.Ş Yerköy Tesisi,
KÖYTEKS A.Ş 11 Mağazanın Devri,
KÖYTEKS A.Ş Erzincan Haz. Giyim Tesisleri
T.DENİZCİLİK İŞLETMELERİ Hasköy Bakım Atölyesi
ETİBANK Elazığ Sodyum Bikromat İşletmesi ve 21 Arsa



55. Hükümet: Mesut Yılmaz- Bülent Ecevit (30.06.1997- 11.01.1999)

Yılmaz-Ecevit (ANAP-DSP)Hükü metinin sattıkları;

ETİBANK
HAVAŞ
Kurtalan Çimento Fabrikası
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Denizli Pamuklu Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Maraş Pamuklu Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Soda Sanayii A.Ş.,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Afyon Sincanlı Yapağı Ve Tiftik. Tops.
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Salihli Palamut Ve Valeks İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Mannesman-Sümer Boru Endüstrisi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Mersin Satış Mağazası,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Mersin Konfeksiyon Tesisi, .
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Mersin Depo Binası,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Bünyan Yünlü Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Ereğli Pamuklu Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Sivrihisar Alım Ajanslığı,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Bursa Bölge Müdürlüğü,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Sungurlu Yarım Kalmış Konfeksiyon Fabrikası,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Erhaz Erzurum Hazır Giyim Tesisleri,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Sihaz Sivas Hazır Giyim Tesisleri
BOZÜYÜK SERAMİK A.Ş.
ORÜS A.Ş. Eskipazar İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Kalkım İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Yenice İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Demirköy İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Bartın İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Şavşat İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Bolu Emprenyeleme,
ORÜS A.Ş. Arhavi İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Artvin İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Borçka İşletmesi,
ORÜS A.Ş. Dursunbey İşletmesi
ORÜS A.Ş. Kırklareli Demirköy'de Taşınmazlar, 78 Adet Gayrimenkul
TURBAN TURİZM A.Ş. Kemer Marina, Akçay Tatil Köyü, Kuşadası Marina, Bodrum Marina Tesisleri
ÇİTOSAN Öğütülebilirlik Laboratuvarı
SİVAS DEMİR ÇELİK İŞLETMESİ.
KONYA KROM MAN. A.Ş.
YARIMCA PORSELEN
DENİZ NAKLİYATI T.A.Ş.Üsküdar Binası
SEK Yenice Süt Toplama Merkezi
SEK Giresun Süt Ve Mamülleri İşletmesi.
PETROL OFİSİ A.Ş.Boray Tankeri, Piri Reis Tankeri ve Yedekleri
KÖYTEKS A.Ş. 21 Konfeksiyon makinesı ve 63 Örgü Makinası. .
K.B.İ A.Ş. 246 Adet Arsa
T.D.İ. Rize Limanı
T.D.İ. Antalya Limanı,
Çeşitli illerde 6 Menkulü, Hopa, Giresun ve Rize Limanında 3 Kiralık Yeri
TÜSTAŞ A.Ş. Ankara A.O.Ç. Mah. 2 Bina



56. Hükümet:Mustafa Bülent Ecevit (11.01.1999- 28.05.1999)

Ecevit (DSP) Hükümetinin sattıkları;

TURBAN A.Ş. Ürgüp Moteli
EBK A.Ş. Kırıkkale Keskin, Siirt, Ankara Bala, Kırıkkale Çelebi de 4 Arsası
EBK A.Ş. Kayseri ve Erzincan'da Soğuk Depo Arsaları
EBK A.Ş. Malatya ve Sakarya'da Kombina Arsaları



57. Hükümet; Bülent Ecevit-Devlet Bahçeli-Mesut Yılmaz

(28.05.1999- 18.11.2002)
Sayın Enis Öksüz, Telekom'un satılmasına karşı direnmiş, Bakanlıktan ve üyesi bulunduğu MHP'den istifa etmiştir.

Ecevit- Bahçeli- Yılmaz (DSP-MHP-ANAP) Hükümetinin sattıkları;

ORÜS A.Ş Cide İşletmesi ile ORÜS A.Ş. 38 Taşınmaz
SEKA Bolu İşletmesi. Sosyal Tesisleri ve Lojmanları,
SEKA Dalaman İşletmesi,
SEKA Dostel Alüm. Sülfat Sanayi. A.Ş,
SEKA İzmit Pompa İstasyonu Arsası, 1 Matbaa Binası,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. BASF .
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Boyabat Ayakkabı Fabrikası,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Dumlu Yün İpliği Fabrikası,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. İskenderun, Gökçeada, Hakkari'de Mağazaları,
SÜMER HOLDİNG A.Ş. Muş Mağaza Binası, Çeşitli illerde 11 Arsa, 18 Taşınmaz, 3 lojman, Dikmen'de Taşınmaz
TÜGSAŞ A.Ş.Ulukışla Alçı Tesisi ile Gemlik'te Taşınmaz
ASİL ÇELİK Bursa Osmangazi'de 2 Taşınmaz
ÇANTAŞ
TUNGAŞ
ANKARA HALK EKMEK
ÖBİTAŞ
PANCAR EKİCİLERİ BİRLİĞİ
MAKSAN
DENİZ NAKLİYATI T.A.Ş.
LİMAN İŞLETMETİ VE NAKLİYAT
MAN KAMYON OTO
DOSAN KONSERVE
BALIKESİR PAMUKLU DOKUMA
AYDIN TEKSTİL İŞLETMESİ
ÜLFET GIDA
KASTAŞ KARADENİZ ÇİM.
OYTAŞ İÇ VE DIŞ TİC.
MARS TİCARET
CEYHAN SAN. TİC.
GÜVEN SİGORTA
TOE TÜRK OTO.
ANKARA T. SİGORTA. ŞİRKETİ.
EGE ET MAM.
İMSA .
METAL KAPAK
TÜSTAŞ
ETÜDAŞ
ASİL ÇELİK
ROSS-Breeders- KÖY-TÜR
AYMAR YAĞ
TOROS GÜBRE
OLGUN ÇELİK
PETROL OFİSİ A.Ş.Blok Satış
TURBAN A.Ş. Carlton Oteli Arsası, Abant ve Bolu Çev. Tur. A.Ş, Atik Paşalar Yalısı
T.Z.D. A.Ş. Diyarbakır İşletmesi,
T.Z.D. A.Ş. Osmaniye İşletmesi,
T.Z.D. A.Ş. Muş İşletmesi,
T.Z.D. A.Ş. Erzurum İşletmesi,
T.Z.D. A.Ş. Ürgüp İşletmesi,
T.Z.D. A.Ş. K.Maraş İşletmesi,
T.Z.D. A.Ş. İzmir Tire İşletmesi,
T.Z.D. A.Ş. Manisa Wp Kükürt İşletmesi
T.Z.D. A.Ş. 53 taşınmaz, 14 Arsa, 52 Lojman, 79 Depo, 5 Bekçi Evi,.
T.Z.D. A.Ş. Şanlıurfa'da Sosyal Tesisi
KBİ A.Ş. Murgul İşletmesi Asit Tesisi,
KBİ A.Ş. Çeşitli illerde 206 Adet Taşınmaz ve 2 arsa
EBK A.Ş. Sivas Et Kombinası,
EBK A.Ş. Burdur Et Kombinası,
EBK A.Ş. Eskişehir Et Kombinası,
EBK A.Ş. Gaziantep Et Kombinası ile çeşitli illerde 134 Arsa
T. GEMİ SANAYİ A.Ş. Eski İstinye Tersane Arsası
T.D.İ Alanya Limanı
T.D.İ Marmaris Limanı,
T.D.İ 3 Taşınmaz ve 1 Gemi
PETKİM A.Ş. YARIMCA TESİSİ, İzmir'de 1 Taşınmaz




59. ve 60. Hükümet: Recep Tayyip Erdoğan (14.03.2003- )

Recep Tayyip Erdoğan (AKP) Hükümetinin sattıkları;

T. TELEKOM
ERDEMİR,
İSDEMİR,
Divrigi Demir Madeni,
Hekimhan Demir Madeni,
İskenderun İsdemir Limanı,
Ereğli Erdemir Limanı
ÇELBOR
KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Tasfiye Edilerek İl Özel İdarelerine devredildi)
TÜPRAŞ Blok Satış,
TÜPRAŞ USAŞ Hissesi,
TÜPRAŞ 18 Taşınmaz
Amasya Şeker Fabrikası
Kütahya Şeker Fabrikası,
Adapazarı Şeker Fabrikası
ESGAZ, BURSAGAZ .
ETİ ELEKTROMETALURJİ A.Ş.,
ETİ GÜMÜŞ A.Ş,
ETİ BAKIR A.Ş,
ETİ KROM A.Ş
ÇAYELİ BAKIR İŞLETMESİ. A.Ş.
K.B.İ. A.Ş. Samsun İşletmesi
K.B.İ. A.Ş. Murgul İşletmesi
TDÇİ A.Ş.'ye Ait Deveci Demir Madeni Sahası
KBİ- Giresun'da 2 Maden ruhsatı işletme Hakkı Devir
KBİ- Sinop'da 1 Maden ruhsatı işletme Hakkı Devir
KBİ- Murgul İşlet. Hid. Elek. Sant. Samsun'da varlıklar
K.B.İ. A.Ş.'ye ait188 Arsa, 154 Taşınmaz, 41 Arsa, 89 adet Lojman, 3 Taşınmaz
SEYDİŞEHİR ETİ ALÜMİNYUM A.Ş, Oymapınar Barajı, Alümina Madeni , Antalya Limanı, Eti Alüminyum'a Ait 4 Taşınmaz
SSK Eczaneleri (Tasfiye Edildi)
T.D.İ. Çeşme Limanı,
T.D.İ. Kuşadası Limanı
T.D.İ. Trabzon Limanı,
T.D.İ. Dikili Limanı
T.D.İ. M/F Ankara Feribotu,
T.D.İ. Samsun Feribotu
T.D.İ. Karadeniz Gemisi,
T.D.İ. Nak. İnş.Tur. İh. Paz.A.Ş.,
T.D.İ. Şehir Hat. Hiz. ve Gemiler,
T.D.İ. Turan Emeksiz Yolcu Gemisi,
T.D.İ. İstanbul'da 21 taşınmaz ve Samsun'da eski acente binası
TDİ- Yakıt II Gemisi
TDİ Samsun'da taşınmaz
TDİ- Şehir Hatları Çanakkale Hizmetleri
TDİ Çanakkale'ye ait ait 9 Gemi
SÜMER HOLDİNG -BUMAS
SÜMER HOLDİNG A.Ş.-MERİNOS HALI MARKASI,
SÜMER HOLDİNG A.Ş.-ERYAĞ A.Ş,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Adıyaman İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Manisa Pamuklu Mensucat A.Ş.,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Sarıkamış İşletmesi ,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Sarıkamış Ayakkabı İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Beykoz Deri Ve Kundura Sanayi İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Yeşilova Halı Yün İpliği Ve Battaniye Fabrikası,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Bakırköy İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Çanakkale Sentetik Deri,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Diyarbakır İşletmesi,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -Tercan, Merinos ve Akdeniz İşletmesinin Makine ve teçhizatları,
SÜMER HOLDİNG A.Ş -İSTANBUL İMAR LTD. ŞTİ, çeşitli illerde 21 arsa, 115 Taşınmaz, 5 bina ve16 dükkan
TEKEL ALKOLLÜ İÇKİLER SAN. VE TİC. A.Ş,
TEKEL-KAYACIK TUZLASI
TEKEL-KALDIRIM TUZLASI
TEKEL-YAVŞAN TUZLASI
TEKEL - TEKA ile Sigara Sanayi İşletmesi A.Ş.'ye ait puro mar. ve varlıkları,
TEKEL İstanbul Tütün Mamülleri San. ve Tic. A.Ş.
TEKEL'e ait 5 bina, 25 Daire, 12 arsa ve 332 Taşınmaz
TEKEL Tuzluca, Sekili, Yavşan, Kağızman, Çankırı Kaya, Kaldırım ve Kayacık Tuzlaları ile Kristal Tuz Rafine
TEKEL İKİZ KULELER,
TEKEL Erciyes DSİ, Bayındırlık, Karayolları Sosyal Tesisleri
TEKEL-Bodrum Tesisleri ve Taşınmazları
DİTAŞ
TAKSAN
GERKONSAN
TÜMOSAN İŞLETMESİ .
T.Z.D A.Ş.
SAKARYA TRAKTÖR İŞLETMESİ. .
SEKA Afyon, Balıkesir İşletmesi,
SEKA Yibitaş Kraft Torba İşletmesi,
SEKA Çaycuma İşletmesi,
SEKA Aksu İşletmesi,
SEKA Kastamonu İşletmesi,
SEKA Karacasu İşletmesi,
SEKA Akkuş İşletmesi,
SEKA'ya ait Çeşitli illerde 3 arsa, 7 taşınmaz,
Ankara Alım Satım Müdürlüğü Binası
HAVELSAN A.Ş.
ASPİLSAN Askeri Pil San. ve Tic. A.Ş.
MEYBUZ A.Ş.
İstanbul ve Kütahya'da 3 Arsa ve çeşitli İllerde 24 Taşınmaz
USAŞ Hissesi ve USAŞ'ın 11 Lojmanı
TÜGSAŞ A.Ş. GEMLİK GÜBRE SAN. A.Ş,
SAMSUN GÜBRE SAN. A.Ş.
İGSAŞ,
İstanbul Satın Alma Müdürlüğü Binası,
Kütahya Gübre A.Ş. Varlıkları,
Şanlıurfa depoları arazisi, Fatsa ve Tekirdağ Depoları,
PETKİM A.Ş.Çanakkale'de 1 arsa
PETKİM - Yarımca'da 5 taşınmaz *
E.B.K. A.Ş. Manisa Et Ve Tavuk Kombinası,
E.B.K. A.Ş. Çeşitli illerde11 Mağaza, 23 büro, 12 lojman, 4 arsa, 4 Daire,1 Bina,131 taşınmaz, Samsun ve Mersin Soğuk Hava Deposu
SÜTAŞ,
SÜTAŞ Malatya İşletmesi
SÜTAŞ Muhtelif yerlerde 6 arsa, 5 bina, 13 daire, 51 Taşınmaz, 1 dükkan
ORTADOĞU TEKNOPARK A.Ş.
Manisa Saruhanlı'da 1 tarla, Adana ve Gebze'de 3 taşınmaz, K.Maraş Elbistan'da 1 arsa, 1 bina, Konya Ereğli'de 1 arsa 1 bina, Erzurum'da 1 daire, Muhtelif İllerde 3 arsa, Konya'da 1 dükkan, Kırıkkale ve Manisa'da 2 Taşınmaz
KTHY
EBÜAŞ – 6 adet Taşınmaz
Deniz Nakliyatı T.A.Ş. 3 Tanker
Başak Sigorta A.Ş.
Başak Emeklilik A.Ş.
TEDAŞ-Zonguldak'ta 19 pilon yeri
TEDAŞ'a ait 144 taşınmaz
TEDAŞ Manisa Kula'da ve İstanbul Beykoz'da 2 direk yeri,
TEDAŞ USAŞ Hissesi
Taşucu Limanı Tersane Alanı,
İSKENDERUN LİMANI
İZMİR LİMANI
MERSİN LİMANI
Ataköy Marina Ve Yat İşletmesi A.Ş.
Ataköy Otelcilik A.Ş.
Kuşadası Tatil Köyü
Hilton Oteli
Emekli Sandığı Çelik Palas Oteli
Emekli Sandığı Büyük Ankara Oteli
Emekli Sandığı Büyük Efes Oteli
Emekli Sandığı Kızılay Emek İşhanı
Emekli Sandığı Büyük Tarabya Oteli
Araç Muayene İstasyonu I. Bölge
Araç Muayene İstasyonu II. Bölge
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait Tercan Hidroelektrik Santrali,
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait Kuzgun Hidroelektrik Santrali,
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait Mercan Hidroelektrik Santrali,
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait İkizdere Hidroelektrik Santrali,
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait Çıldır Hidroelektrik Santrali,
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait Beyköy Hidroelektrik Santrali
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait Ataköy Hidroelektrik Santrali
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.'ye ait Denizli Jeotermal Santrali

AKP'nin satmayı planladığı kuruluşlar;

İhalesi Tamamlanmış Olanlar:

T.C.D.D. İzmir Limanı
TEKEL - 1 Taşınmaz
Petkim Petrokimya Holding A.Ş
T.C.D.D. Derince Limanı
Sümer Holding A.Ş.'ye ait Mazıdağı Fosfat Tesisleri
Sümer Holding A.Ş. NİTRO-MAK Makine Kimya Nitro Nobel Kimya Sanayi A.Ş. Sümer Holding A.Ş. Barit Öğütme Tesisi

AKP'nin satmayı planladıkları;

Edirne-İstanbul- Ankara Otoyolu
Pozantı-Tarsus- Mersin Otoyolu,
Tarsus-Adana- Gaziantep Otoyolu,
Toprakkale-İskenderu n Otoyolu,
İzmir-Çeşme Otoyolu,
İzmir-Aydın Otoyolu,
Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu,
İzmir ve Ankara Çevre Otoyolu.
Boğaziçi Köprüsü,
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü,

Enerji alanında;

Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş.
Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş.
TEDAŞ İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş.
TEDAŞ Engil Gaz Türbünleri: Edremit / VAN
TEDAŞ Denizli Jeotermal Santrali: Sarayköy/ DENİZLİ
TEDAŞ Ataköy Hidroelektrik Santrali: Almus/TOKAT
TEDAŞ Beyköy Hidroelektrik Santrali: Sarıcakaya/ESKİŞEHİR
TEDAŞ Çıldır Hidroelektrik Santrali: Arpaçay/KARS
TEDAŞ İkizdere Hidroelektrik Santrali: İkizdere/RİZE
TEDAŞ Kuzgun Hidroelektrik Santrali: Ilıca/ERZURUM
TEDAŞ Mercan Hidroelektrik Santrali: Ovacık/TUNCELİ
TEDAŞ Tercan Hidroelektrik Santrali: Tercan/ERZİNCAN
TEDAŞ Akdeniz Elektrik A.Ş. Antalya, Burdur, Isparta İl sınırları
TEDAŞ Aras Elektrik A.Ş. Erzurum, Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Iğdır,Kars
TEDAŞ Çoruh Elektrik Dağıtım A.Ş.Trabzon, Artvin, Giresun, Gümüşhane, Rize
TEDAŞ Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Siirt, Şırnak
TEDAŞ Fırat Elektrik Dağıtım A.Ş. Elazığ, Bingöl, Malatya, Tunceli
TEDAŞ Gediz Elektrik Dağıtım A.Ş. İzmir, Manisa
TEDAŞ Göksu Elektrik Dağıtım A.Ş. Kahramanmaraş, Adıyaman
TEDAŞ Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş. Sivas, Tokat, Yozgat
TEDAŞ Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş Aydın, Denizli, Muğla
TEDAŞ Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş. Eskişehir, Afyon, Bilecik, Kütahya, Uşak
TEDAŞ Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş. Sakarya, Bolu, Düzce, Kocaeli.
TEDAŞ Uludağ Elektrik Dağıtım A.Ş. Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Yalova
TEDAŞ Vangölü Elektrik Dağıtım A.Ş Bitlis, Hakkari, Muş, Van
TEDAŞ Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş İstanbul ili Rumeli Yakası.
TEDAŞ İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş. İstanbul ili Anadolu Yakası.
TEDAŞ Yeşilırmak Elektrik Dağıtım A.Ş.Samsun, Amasya, Çorum, Ordu, Sinop
TEDAŞ Trakya Elektrik Dağıtım A.Ş. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ.
TEDAŞ Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş.Adana, Gaziantep, Hatay, Mersin, Osmaniye, Kilis
TEDAŞ Meram Elektrik Dağıtım A.Ş. Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Konya, Karaman.
MİLLİ PİYANGO İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (MPİ)

TEKEL İşletmeleri;

TEKEL Adana Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Bitlis Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL İstanbul Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Malatya Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Samsun-Ballıca Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Tokat Sigara Fabrikası Müdürlüğü
TEKEL Kıbrıs Türk Tütün End. Ltd. Şti.
TEKEL REYTEK Tütün San. ve Tic. A.Ş.
TEKEL Adana Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Adıyaman Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Besni Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kahta Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Malatya Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Akçaabat Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Akhisar Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Aydın Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Muğla Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Milas Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Bafra Yaprak Tütün İşl. Müd.
TEKEL Batman Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bekirhan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Beşiri Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kozluk Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kurtalan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Sason Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bitlis Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bursa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İnegöl Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Hamdibey Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Denizli Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Acıpayam Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Güney Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Tavas Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Buldan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kale Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü
TEKEL Diyarbakır Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Silvan Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Bismil Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Hatay Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İskenderun Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Yayladağ Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Altınözü Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İstanbul Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL İzmir Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Cumaovası Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kemalpaşa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Tuzla Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Yazıbaşı Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Manisa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Kula Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Salihli Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Sarıgöl Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Selendi Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Osmancalı Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Saruhanlı Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Muş Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Samsun Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Tokat Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Erbaa Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Gümüşhacıköy Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Taşova Yaprak Tütün İşl. Müdürlüğü
TEKEL Diyarbakır Yaprak Tütün İşl. Fab. Müdürlüğü
TEKEL Adana Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Afyon Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Ankara Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Antalya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Aydın Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Balıkesir Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Bursa Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Çanakkale Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Çorum Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Denizli Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Diyarbakır Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Edirne Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Elazığ Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Erzurum Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Eskişehir Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Gaziantep Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Hatay Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL İstanbul Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL İzmir Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kahramanmaraş Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kars Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kastamonu Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kayseri Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kocaeli Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Konya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Kütahya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Malatya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Manisa Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Mersin Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Muğla Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Ordu Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Sakarya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Samsun Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Sivas Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Tokat Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Trabzon Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Van Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Zonguldak Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğü
TEKEL Çamaltı Tuz İşletmesi Müdürlüğü
TEKEL Ayvalık Tuz İşletmesi Müdürlüğü
TEKEL AMBALAJ FABRİKASI MÜDÜRLÜĞÜ
Tümaş Türk Mühendislik Müşavirlik Ve Müteahhitlik A.Ş.
Bumas-Karaman Bulgur Sanayi Ve Ticaret A.Ş.
Beslen Makarna Gıda Sanayi Ve Ticaret A.Ş.
PETKİM'e ait Yarımca Sosyal Tesis Alanındaki Yarımca Köyü Tesisleri

Şeker fabrikaları;

Afyon Şeker Fabrikası
Ağrı Şeker Fabrikası
Alpulu Şeker Fabrikası
Ankara Şeker Fabrikası
Bor Şeker Fabrikası
Burdur Şeker Fabrikası
Çarşamba Şeker Fabrikası
Çorum Şeker Fabrikası
Elazığ Şeker Fabrikası
Elbistan Şeker Fabrikası
Ercincan Şeker Fabrikası
Erzurum Şeker Fabrikası
Eskişehir Şeker Fabrikası
Ilgın Şeker Fabrikası
Kars Şeker Fabrikası
Kastamonu Şeker Fabrikası
Kırşehir Şeker Fabrikası
Malatya Şeker Fabrikası
Muş Şeker Fabrikası
Susurluk Şeker Fabrikası
Turhal Şeker Fabrikası
Üşak Şeker Fabrikası
Yozgat Şeker Fabrikası
Afyon Makine Fabrikası
Ankara Makine Fabrikası
Erzincan Makine Fabrikası
Eskişehir Makine Fabrikası
Turhal Makine Fabrikası
Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası
Afyon Tarım İşletmesi
Sarımsaklı Tarım İşletmesi
Tohum İşleme Fabrikası – Ankara


2. AKP Hükümetinin planı; "Kamuyu bitireceğiz"

Kitap kaleme alındığında iktidarda buluna 2. AKP döneminin ilan edilen programı, Cumhuriyet ekonomisinin yıkılması ve eyalet sistemine geçişin programı.

Program başarılı olursa ABD ve AB emperyalizminin istekleri, Dünya Bankası, OECD ve IMF'nin beklentileri yolunda daha ileri adımlar atılmış olacak.

Kamu sektöründen geriye kalanların tasfiye edilmesi, yabancı tekellerin egemenliği ve eyalet sistemine giden yolların hazırlanması olan bu programın, Özelleştirme idaresi tarafından ilan edilenleri bile, tehlikenin boyutlarını anlamaya yetiyor.

Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci, 2009 yılından sonra özelleştirilecek bir şey kalmamasını hedeflediklerini itiraf etti.

Telekom'daki yüzde 45 hissenin bir bölümünü de satıyoruz.

ÖİB Başkanı Metin Kilci, çoğunluk hisselerini özelleştirdikleri Türk Telekom'un yüzde 45 kamu hissesinin belli bir bölümü de satacaklarını açıkladı. Böylece Telekom'un tamamına yakını elden çıkarılmış olacak.

Otoyollar ve köprüler satılıyor

2008 de Edirne-İstanbul-Ankara Otoyolu ve Pozantı-Tarsus-Mersin Otoyolu, çevre otoyolları, köprüler ve bağlantı yolları üzerindeki hizmet tesisleri ile bakım işletme ve ücret toplama merkezlerini satmayı planlıyor.

AKP'nin satmayı planladığı diğer otoyolları şunlar;

Tarsus-Adana-Gaziantep Otoyolu, Toprakkale-İskenderun Otoyolu, İzmir-Çeşme Otoyolu, İzmir-Aydın Otoyolu, Boğaziçi Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu, İzmir ve Ankara Çevre Otoyolu.

Karayolları Genel Müdürlüğü bu otoyollar, çevre otoyolları, köprüler, bağlantı yolları, tesisler, bakım işletme ve ücret toplama merkezlerinin bakım onarımına devam edecek, ama parayı şirketler alacak.

Şeker Fabrikaları ve Telekom satılıyor.

Unicredit tarafından İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Proje Finansmanı Toplantısında ÖİB Başkanı Metin Kilci, halen 25 Şeker Fabrikasından kamunun elinde olan 24 fabrikanın özelleştirilmesinin yakın bir zamanda kapsamlı bir şekilde başlayacağını açıklıyor.

Devletin elinde liman kalmıyor.

TCDD - Mersin Limanı 2007 yılında satılmıştı.

İzmir limanı 49 yıl süreyle yöntemiyle Global-Hutchison-Ege İhraacatçı Birlikleri Liman Hizmetleri ve Taşımacılık A.Ş. O.G.G. tarafından verilmişti.

Derince Limanı, 36 yıl süre ile işletme hakkının verilmesi yöntemiyle Türkerler Ortak Girişim Grubu'na verildi.

Önümüzdeki dönemde de, Bandırma, Samsun ve İskenderun Limanları da özelleştirilecek. Bu limanlarda elden çıkarılsa, Haydarpaşa ve Karaköy Limanları dışındaki bütün limanlar satılmış olacak.

Fosfat Tesisleri ve Sümer Halı

AKP, Sümer Holdinge ait Mazıdağı Fosfat Tesislerinin 4 işletme ruhsatı ve 3 arama ruhsatı ile buluculuk haklarını, işletme ve arama sınırlarındaki arazileri ve bunların üzerindeki alt yapı tesisleri, yerüstü yapıları ve bütünleyici parçalarını, Sümer Halı ve Sümer Holding A.Ş'nin mülkiyetindeki Barit Öğütme Tesisi'ni satmak istiyor.

Yerli alıcılar yabancıların piyonu olarak ihaleye giriyor;

TEKEL'in alkollü içki birimi, Sümerbank ve Petrol Ofisi'nde olduğu gibi sözde yerli alıcılar, çok uygun koşullarda devlet desteğiyle aldıkları kuruluşları kısa süre sonra 2-3 katı fiyatına yabancılara sattılar.

Petrol Ofisi'ni 1,25 milyar dolara satın alan yerli konsorsiyum, kendine ait zarar eden şirketle birleştirdiği, bu durumun Devlet'in her yıl 150 milyon YTL vergi kaybına sebep olduğu ve sonuçta birikmiş KDV borçları ödenmeyen milli kuruluşu yabancılara 5 milyar dolara sattığı biliniyor.

Akarsular ve GAP satılıyor!

Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılllığına özel sektöre devredilecek.

Enerji Bakanı Hilmi Güler, Kızılırmak'ı proje kapsamına almayı planladıklarını söylüyor.

Fırat'ın sularının üzerindeki Atatürk ve Keban gibi barajlara giden sular da bu özelleştirme kapsamı içinde olacak.

DSİ'de yapılan ön çalışmalara göre, Fırat'ın 29 yıllık satış değerinin 950 milyon dolar, Dicle'nin 650 milyon dolar olacağı söyleniyor.

Yani Fırat ve Dicle bir "fabrika" gibi düşünülüyor.

Fransızlar, Türkiye'de Sabancı ile ortak olup Torosların suyunu Türklere satıyor!

Danone'nin Türkiye'de dördü su ve ikisi sütlü ürünler olmak üzere 6 fabrikası var.

Zaten Avrupa Birliği, Türkiye'den Fırat ve Dicle sularının uluslararası bir komisyon tarafından yönetilmesini istemişti.

İşte bu talebi, akarsuların özelleştirilmesi ile karşılayacaklar!

Rahmi Koç da 1997 yılında Venizelos gemisinde düzenlenen toplantıda Boğazların yönetiminin uluslararası bir komisyona devredilmesi gerektiğini söylemişti.

15 Aralık 2004 tarihinde yayınlanan AB İlerleme Raporu'nda aynen şu ifadeler yeralıyor:

"Komşularıyla daha iyi ilişkiler kurması ve bölgesel istikrarın korunması için Türkiye'nin bölgedeki ülkelerin su gereksinmeleri konusunda hassas olmasını, özellikle Irak ve İran'da bulunan Aşağı Mezapotamya sulak alanlarına verilen suyun Atatürk Barajı'nın yapılmasından sonra belirgin şekilde azaldığı göz önünde tutularak, komşularıyla kuracağı çalışma grupları yoluyla, kaynakları Türkiye'de olan belli başlı nehirlerinin sularının eşit ve hakkaniyete uygun dağıtılmasının temini Türkiye'den istenir."